26 Nisan 1986 tarihinde gerçekleşen Çernobil nükleer felaketinin üzerinden 33 yıl geçti. 33 yıl Çernobil’in neden olduğu hastalıklarla ölümlerle yaşarken hala iktidarların ve sermayenin yaşamı katleden projeleri ile mücadele ediyoruz.
33 yıldır zehirleniyoruz, ölüyoruz. Çernobil önce yağmurlarla yağdı ete, süte, ekmeğe… Toprakla filizlenen çocukluğumuza, gençliğimize, yetişkinliğimize, çocuklarımıza. Radyasyon miktarı yüksek olduğu için Avrupa’nın almadığı fındıklar, sütler sağlıklı nesil parolası ile okullarda çocuklarımıza dağıtıldı. İmha edilmesi dereken kaynakların tüketilebileceği beyan edildi. Devlet eliyle Kanser vakaları hepimizin ailesine musallat oldu. Bilim insanları Çernobil’in etkilerinin 11 nesil süreceğini söylüyor.
Çernobil’in zehri halen akarken o günlerde doğan çocuklar olarak söylüyoruz, nükleer santral istemiyoruz!
Yıllar önce Çernobil felaketinin ertesinde dalga geçer bir yüzsüzlükle ve zalimce halkın karşısına geçip “Radyasyon kemiklere yararlıdır.” diye açıklamalar yapan Kenan Evren, Turgut Özal, Cahit Aral’ın misyonunu yaşatan bugünün siyasileri; Fukuşima’da “Mutfak tüpü de nükleer kadar risklidir.” “Bekârlık Nükleerden tehlikelidir” diyerek yılların siyasi yüzsüzlüğünü, insan yaşamına verdikleri değerin değişmediğini bizlere defalarca göstermiş ve bugün ülkenin üç yanına adeta saatli bomba gibi nükleer santral projelerini yürütmeye koymuşlardır.
Nükleer santral sektörünün rekabet eden ülkeleri için toplumsal muhalefeti hiçe sayan dayatmacı tavrın, tek elden çıkarılan ısmarlama yönetmeliklerin, müdahale edilen yasaların varlığı ülkeyi cezbedici hale getirmektedir.
Davas süreci devam ederken, İnşaat çalışması süren Akkuyu Nükleer Santrali için sahte imzayla hazırlanan ÇED raporu dava konusu edilmesine rağmen usulsüzlük yargı makamları tarafından görmezden gelinip imza örnekleri bilirkişilere bile gönderilmemiştir. Öte yandan Sinop’ta yapılmak istenen Nükleer santral projesinin yüklenicisi Japon şirket maliyetlerin öngörülenden çok fazla olmasından dolayı projeden çekilebileceğini açıklamış ancak Türkiye projeyi ile ilgili bir sıkıntı olmadığını açıklayarak nükleer ısrarında devam etmektedir.
Yasa hukuk tanımayan toplumun isteklerini görmezden gelen bu tavır devam ettikçe katliam projelerini duymaya devam edeceğiz.
Nükleer enerji sektörünün rekabeti, ülkelerin hırsları, iktidarların hesapları; yaşamlarımızdan, geleceğimizden daha değerli olamaz. Yaşam savunucularının ısrar ettiği, uğruna mücadele ettiği, yaşamı yok eden politikalar karşısında “yaşam”dır.
Bu yüzendir ki yaşamı savunan binlerce iklim gönüllüleri dünyanın dört bir yanında iklim değişikliklerine karşı eylemler yapmaktadır.
İklim değişikliği eylemlerini fırsat bilen Nükleer lobisi iklim değişikliğine etki etmediklerini iddia eder noktaya gelmiştir. Akkuyu Nükleer Santralini yapan Rus Rosatom firması PR çalışmalarına iklim değişikliğini de koymuş, iklim değişikliğiyle mücadeleye dikkat çektiğini iddia eden “Vahşi Cennetler” adlı bir belgesel yaparak ilk gösterimini Ankara’da yapmıştır.
Nükleer Santraller ne iklim değişikliği için bir çözümdür nede temiz bir enerjidir.
Santralın normal çalışma koşullarında bile soğutma sisteminden kaynaklı deniz suyunda yaratacağı sıcaklık artışı buradaki canlı yaşamını tehlikeye sokarak iklim değişikliğine neden olmaktadır. Diğer taraftan, yıllara yayılan inşaat süresi, milyonlarca metre küp çimento, bu malzemelerin taşınması, uranyum zenginleştirme süreçleri, nükleer yakıtların ve atıkların reaktörlerden taşınması ve sonrasında depolanması esnasında oluşan salınımlar hesaba katıldığında iklim üzerindeki etkileri görülmektedir. Türkiye iklim değişikliğini durdurma konusunda çabalayan en kötü 11 ülke arasındadır
Doğayı yok eden Nükleer, Termik santral, maden aramaları gibi çılgın projeler devam ederken iktidarların iklim değişikliği ile mücadelesinden söz edemeyiz.
Bugün burada, yaşamımızı, havamızı, suyumuzu, toprağımızı, tüm canlıları, yüzyıllar boyunca radyasyon belasına mahkum etmiş olan Çernobil katliamının 33. yılında, HES’lere, termik ve nükleer santrallere kısacası yaşamımızı, kültürümüzü yok eden rant projelerine, yağma, talan ve sömürüye karşı doğayı ve yaşamı savunmak için haykırıyoruz.
Şirketler ve taşeron siyasetçileri yaşamlarımızdan ellerini çekinceye kadar isyandayız!
Nükleer Değil Yaşam,
Yaşam İçin İsyan!
Karadeniz İsyandadır Platformu
26 Nisan 2019