Bugün günlerden 5 Haziran Dünya Çevre günü. 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda ilan edilen “5 Haziran Dünya Çevre Günü”, doğa düşmanı kapitalistlerin, “çevreci” etkinlikler ve “sosyal sorumluluk projeleri” ile kendilerini aklamaya, doğa dostu imajı çizmeye çalıştıkları gün. Biz yaşamı savunanlar için ise doğayı metalaştıran, yaşamı yok eden kapitalizmin karşısında mücadelenin yükseltildiği gün.
BM, sermaye birikiminin sürdürülmesinde çok önemli bir role sahiptir, küresel sermayenin çıkarlarının çatı örgütü olarak işlev görür ve bu zihniyetin sürdürülebilirlikten anladığı kapitalizmin sürdürülebilirliğidir. Nitekim 1972 Stockholm zirvesini takip eden yıllar boyunca irili ufaklı çok sayıda zirve, protokol, antlaşma ile kapitalist devletlerin insanlık sorunlarına el attıklarını reklâm ettikleri bu arenada üretilen ve benimsetilen temel çerçeve, “sürdürülebilir kalkınma stratejisi” olmuştur. Liberal kapitalizmin çevresel değerlerin sürdürülebilirliği için bulduğu formül, liberal ekonominin kurallarına uygun biçimde işletilecek olan serbest piyasa çevreciliğidir.
Serbest piyasa çevreciliği ise çevre bağlamında özellikle de doğal kaynaklar üzerinde özel mülkiyeti önermekle bu kaynakların geleceğini garanti altına aldığını iddia eder. Zaten liberal ideolojiye göre doğa, tek başına bir değer olmaktan öte, insanın kullanımı için değerli olan bir üretim faktörü ve birer metadır. Üstelik üretilen göstermelik politikalar da tüm dünyadaki ekolojik dengeyi eşit biçimde korumaya yönelik politikalar değildir. Bu politikalar kirlilik cennetleri olarak kabul edilen gelişmekte olan ülkelere doğru kirletici endüstrilerin kayması anlamına da gelir.
Kapitalizmin suyu, ağacı, dağı taşıyla tüm yaşamsal unsurları ticarileştirmeye ve yağlamaya giriştiği bu süreçte, yaşam alanları gasp edilen halkların öfkesinin ve tepkisinin de sorunun ana kaynağı olan sisteme yönelmesini engellemek, muhalefeti sistem içinde ehlileştirmek gerekir. Çağımız kapitalizminde demokrasi illüzyonu hakim olmalıdır. Yerleşik toplumsal düzeni tehdit etmediği sürece muhalefetin ve eleştirinin kabulü egemen elitlerin çıkarınadır. Amaç muhalefeti bastırmak değil muhalefetin sınırlarını belirlemek için muhalif hareketi şekillendirmek ve bir kalıba sokmaktır. İktisadi elitler meşruiyetlerini sürdürmek için küresel kapitalizmin temellerini ve kurumlarını sarsabilecek radikal muhalefet türlerinin gelişmesine engel olmak amacıyla sınırlı ve kontrollü muhalefet türlerini desteklerler. Diğer bir deyişle “muhalefet üretmek” yeni Dünya düzenini koruyan ve sürdüren bir “emniyet sübabı” görevini görür. İşte bunun için de her çeşit sorun karşısında “özel günler” ilan edilir. Asıl niyet, hem asıl failleri aklayıp düzenin suçlarını örtbas etmek hem de insanların bireysel olarak “çözümün bir parçası” oldukları yanılsaması yansıtacak, ehlileştirilmiş etkinliklerle “gazını almaktır.”
Türkiye’de iktidar covid pandemisinin yarattığı krizi, yaşamı yok eden projelere yönelik direnişleri kırma ve karşı saldırıya geçme fırsatı olarak değerlendiriyor. Türkiye’nin bir çok vadisinde ormanlara, derelere, yaylalara yönelik saldırılar turizm ve enerji ihtiyacı yalanları ile pandemi sürecinde artarak sürüyor. Devleti arkasına, kolluk kuvvetlerini yanına alan şirketler tarafından yürütülen katliamlar her gecen gün daha vahşi boyutlara ulaşıyor. Pandemi yasaklarına rağmen maskeli ihalelerin yapılıyor, hukuki kazanımlar yok sayılıyor, halkı eve kapatıp şirketlerin çalışmasına izin veriliyor, nöbet tutan yaşam savunucularına saldırılıyor yada para cezası veriliyor. Bütün bunlara rağmen doğa savunucuları Kazdağların’dan Kirazlıyaylaya, Ordu’dan, Dominiç’e kadar doğaya yönelik saldırılara karşı mücadele ediyor. Suları, ormanları, vadileri, havayı korumaya çalışıyor.
Şirketlerin ve iktidarın kendini aklama günü haline gelmiş olan çevre gününde örneklerle geçtiğimiz son birkaç ayda doğaya ve yaşam savunucularına yapılan saldırıları hatırlatıyor, yaşamdan yana olan herkesi kutlamaya değil, mücadeleye çağırıyoruz.
ORDU’nun Ünye ve Fatsa ilçesi sınırlarında İngiliz Stratex International’ın yerli ortağı Bahar Madencilik’le tarafından işletilen Altıntepe maden sahasının yakında bulunan bal ormanında şüpheli bir yangın çıktı. Geçtiğimiz aylarda yayınlanan raporda Fatsa’daki madenin yarattığı çevre kirliliği yapılan testlerle ortaya konulmuş toprak ve derelerdeki zehirli metaller ortalamanın katbekat üzerinde olduğu tespit edilmişti. Maden şirketi tarafından kapasite artırımı için ruhsat alınmak istenen ancak bal ormanı ilan edildiği için ruhsat alınamayan Seyirlik ormanında çıkan yangın şüphe uyandırdı.
Yine Ordu Çaybaşı ilçesi İlküvez’de Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan çöp tesisine karşı bölge halkı 104 gün nöbet tutup pandemi sürecinde çadır nöbetinin temsilci seviyesine düşürülmesi fırsat bilen kolluk kuvvetleri sabaha karşı direniş çadırına saldırdı. Aralarında 15 yaşında çocukların da olduğu 25 kişi gözaltına alındı. Daha sonra yine virüs bahane edilerek özel arazideki çadırlar kaldırıldı.
ARTVİN Yusufeli’nin Demirdöven köyünde, halkın vadilerini yok olmaktan kurtarmak için 8 yıldır direndiği HES santrali inşaatı, hukuksuz olarak başlatıldı. Tam da mahkeme tarafından durdurulan alanda HES şantiyesi kuruldu. Bölge aynı zamanda köylünün merası ve balık tutmanın bile yasak olduğu dereye kepçeler daldı.
ARTVİN’in Arhavi ilçesinde MNG Holding tarafından yapılan Orta HES projesi nedeniyle yüksek kotlarda ormanlık alana imar izni bile olmadan açılan yolların hafriyatları vadilerden aşağı döküldü ve dereler çamur akmaya başladı. Yol nedeni ile ağaçlar kesildi, çıkar hafriyatlar bitki örtüsünü kapattı, karların erimesi ile sular çamur akmaya başladı. Her yönü ile vadi talana kurban edildi.
RİZE’nin Güneysu Gürgen köyünde de halkın tepkisine rağmen HES projesini yürüten şirket çalışmaya hız verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memleketi olan Güneysu’ya “yol yapıyoruz” diye başlayıp HES borusu döşeyen şirketin çalışması, halkın şikayetleri üzerine durdurulmuş ancak her ne hikmetse şirket, kısa sürede “izin alıp” HES çalışmasına tekrar başlamış, vadilerini korumaya çalışan halka jandarma müdahale etmişti. Son olarak Rize İdare Mahkemesi’nin bilirkişi incelemesi kararı aldığı alanda, yaşamı yok eden pek çok projede görüldüğü gibi, şirket dava sonuçlanmadan inşaatı tamamlamak için korona günlerini fırsat bilip çalışmayı sürdürdü.
SAMSUN’un Kavak ilçesine bağlı Köseli ve Karapınar mahallelerinde 1000 dönümlük alana Oyak Çimento tarafından açılmak istenen taş ocağı doğa savunucuları tarafından protesto edildi.
BURDUR Yeşilova’da Türkiye’nin en derin gölü olan ve hidromanyezit içeren bembeyaz kumsallarıyla ünlü, eşsiz Salda Gölü’ne “millet bahçesi” yapılması projesinde AKP, korona salgınını fırsat bilip 17 Mart’ta Salda’ya iş makineleriyle daldı.
NİĞDE, Ulukışla, Tepeköy’de Gümüştaş A.Ş.’ye ait altın işletmesinin siyanür havuzu patladı! Yerleşim yerlerine 450 metre uzaklıktaki madenin atık havuzundan sızan siyanürlü ve ağır metalli sular tarlaları zehirledi. Alınanı numunelerde ölümcül düzeyde siyanür tespit edilmesine rağmen bu çevre felaketi de korona günlerinin gölgesinde kaldı, şirket ve işbirliği içindeki resmi kurumlar olayı örtbas etti.
ÇANAKKALE Kazdağları’nda Kanadalı Alamos Gold ile Doğu Biga Madencilik’in Kirazlı’daki işletme ruhsatı süresi 13 Ekimde dolmuş ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı tarafından yenilenmemiş olmasına rağmen artık ruhsatı olmayan şirket alanı terk etmedi. Bölgedeki direnişin 288. gününde “Toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığını, çevreyi ve ekonomik düzeni” bozmak gerekçesi ile çadır nöbeti tutan yaşam savunucularına 57 bin TL para cezası kesildi.
BURSA’nın Yenişehir ilçesine bağlı Kirazlıyayla köyünde faaliyet gösteren maden şirketi Meyra Madencilik, koronavirüs tedbirleri kapsamında uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasını fırsat bilerek, jandam korumasında ağaç kesimi ve şantiye yapımına başladı. Sokağa çıkma yasağı günlerinde onlarca kamyonla maden bölgesine malzeme taşıyan şirket, siyanür havuzlarının temel kazıklarını çakmaya başladığı görüldü. Köylüler direnişe devam ediyor.
ANTALYA’nın Antik kenti Olimpos’un çevresi ikinci dereceden üçüncü derece SİT alanına düşürüldü. Bölgeyi yapılaşmaya açacak ‘koruma amaçlı’ yeni imar planları doğa savuncularından büyük tepki aldı.
KÜTAHYA Domaniç’te, bölgede kurulmak istenen ve ilçenin nefes borusu olan orman arazisini katledecek maden projesine karşı mücadele ediyor.
VAN‘ın Erciş ilçesindeki Zilan Ovası’nda 4 adet Hidroelektrik Santralleri (HES) çalışmalarına koronavirüs salgını sürecinde hız verildi. Bölge halkı tarafından açılan davada Danıştay 6’ncı Dairesi kamulaştırma kararını durdurdu. Karara rağmen şirket, salgın sürecini fırsat bilerek yeniden HES yapımına başladı.
Ülkemizin bütün derelerinin HES projeleriyle kurutulmaya yüz tuttuğu, maden projeleri için binlerce ağacın kesildiği, termik santraller ile temiz hava değil kömür solumaya zorlandığımız ve yeni santral projelerinin hayata geçirilmeye çalışıldığı, nükleer santral inşaatının son sürat devam ettiği, pandemiden dolayı eve hapsedilmiş halkın yaşam alanlarına saldırıldığı bir ortamda çevre günü kutlama değil, ancak mücadele günü olabilir.
Karadeniz İsyandadır Platformu / 5 Haziran 2020