Barajlara Karşı Eylem Günü / 14.03.2012

‘14 MART NEHIRLER, SU VE YASAM IÇIN BARAJLARA KARSI ULUSLARARASI EYLEM GÜNÜNDE HALİMİZ’, AHVALİMİZ :

“DERİNLEŞEN” BARAJLAR, “PLANLANAN” HAVZALAR, KATLEDİLEN İŞÇİLER, YAĞMALANAN YAŞAMLAR ve YÜKSELEN İSYANLAR!

 

Dünyada ve Türkiye’nin dört bir yanında sayısı artarak devam eden baraj ve HES (Hidro Elektrik Santral) projeleri yaşamımıza ve kültürlere kast etmeyi sürdürüyor. Barajlarla birlikte akarsuların çok büyük bir miktarının özgür akışı durdurulurken, akarsu yataklarında bulunan kültürel mirasların büyük kısmı geri dönüşsüz yok ediliyor. Sözde ucuz enerji üretimi, ekonomik kalkınma, tarımsal sulama olanakları ya da baraj şantiyesinde ‘iş imkanları’ gibi vaatlerle köylüler topraklarından edilirken, bu vaatlerin köylülerin yaşamına ya kısa vadeli bir şekilde değdiği ya da hiçbir zaman bir gerçekliğe ulaşmadığı, yıllar içinde kendini gösteriyor.

*

Artvin’de 14 yıldır Çoruh Nehri üzerinde inşa edilen Deriner Barajı’nın 24 Şubat tarihinde su tutacağı açıklanmıştı. Baraj kapaklarında meydana gelen bir arıza nedeniyle, su tutma işlemine bir hafta geciktirilerek başlandı. “Gurur”la, “mühendislik harikası” olarak lanse edilen Deriner Barajı, Artvinliler ise en büyük katliam, en derin yok oluş anlamına geliyor.

Karadeniz’in farklı kültürlerinin buluştuğu, doğanın ve yaşamın zengin vadilerinde kendini bulduğu, dünyanın en özellikli nehirlerinden coşkun Çoruh, Muratlı ve Borçka Barajlarından sonra, Deriner ile katledilmeye devam ediyor. 1998’de ihalesi yapılarak inşasına başlanan ve milyonlarca dolar zarar edilerek devam edilen, elektrik bile üretemeyeceği halihazırda çeşitli çalışmalarla ortaya konmuş, ne idüğü belirsiz bir proje hırsının sonucu olan Deriner Baraj projesi, “en derin baraj” veya “mühendislik harikası” değil, insanlığın en derin vicdan ve akıl sefaletlerinden birisidir!

On binlerce insanın yaşamı ve kültürü, binlerce yıllık yerleşim yerleri, 700 yıllık bir geçmişe sahip Berta Köprüsü gibi tarihi eserler, çok değerli tarım arazileri, eşsiz bir doğa, kısaca her şeyiyle koskoca çoşkun Çoruh kar hırsıyla yok edilmektedir. Sadece 50 yıl sonra Deriner Barajı’nın ömrü tükendiğinde bu telafisi mümkün olmayan yıkım ve yağmadan geriye bataklığa dönüşmüş koskoca bir Çoruh Vadisi kalacak. Son baraj projeleri nedeniyle bugüne kadar göçe zorlanan en az 35 bin Artvin’li ise toprağından ve kültüründen uzakta kalmaya mahkum olacak.

Şavşat’ta ise İmerhev’de (Meydancık) inşa edilen Papart HES de Artvin İl Özel İdaresi’nin projeye çalışma ruhsatı sağlaması üzerine yeniden çalışmaya başladı. Şavşatlılar ise hem inşa edilmek istenen diğer projelere, hem de bu projeye karşı her koşulda direnmeyi sürdürüyor.

Artvin Sinkot köyünde (Sümbüllü) Borçka HES ve Yusufeli HES projelerine ait Yüksek Gerilim hatlarının köylülerin şikayeti üzerine mahkeme kararıyla durdurulmuş olması da, projelerin bütün olarak her aşamasında yaşama verdiği zararları bir kez daha gözler önüne seriyor. HES’lerin tüm zararlarının yanısıra yüksek gerilim hatlarıyla her vadiyi adeta bir Çernobil’e çevirmesine karşı da vadilerimizden isyanlar yükseliyor.( http://www.karadenizisyandadir.org/kip/karadenizde-yuksek-gerilim-var.html )

*

Son günlerde endüstriyel futbol şirketleri de, taraftarlarının uyarılarını hiçe sayarak, esasen kendilerini de vareden coğrafyaları katletmeye yönelik HES projelerine yöneliyorlar:

Galatasaray Spor Kulübü başkanı Ünal Aysal, Doğan Holding ve Doğuş Holding ortaklığında yapılan ve su tutmaya başlayan Sinop Boyabat Barajı’nın geçtiğimiz hafta ÇED süreci hakkında yürütmeyi durdurma kararı verildi. Proje kapsamında Yaylacılı köyü sular altında kalmıştı.

Eski Beşiktaş yöneticisi Serdar Adalı’ya ait Adalı Holding ise Karadeniz, Dersim gibi bölgelerdeki HES projeleriyle yaşamı katlediyor. Adalı Holding’e karşı da tepkiler sürerken, endüstriyel futbol şirketlerinin HES ve barajlara ortak olarak köylerimize göz diktiklerinin farkında olduğumuzu hatırlatırız! Kimseyi, halkın destekledikleri değerler üzerinden kandırarak bu projelerin yapılması gerektiğine ikna etmeye çabalamasına izin vermeyeceğiz!

Son olarak Trabzon Uzungöl halkı da, Trabzonspor AŞ’nin yörede inşa etmek istediği HES’e karşı vadide eylem yaparak bu durumu kanıtladı.

En uzun HES vadisi olan Solaklı’nın köylerinden bir araya gelerek sokaklara dökülen yüzlerce kişi yaşam alanlarına, şehrin sembolleri üzerinden girerek yok etmeye çalışanlara karşı tepki göstermeye devam edeceklerini açık şekilde ortaya koydu.

http://www.karadenizisyandadir.org/kip/trabzonspor-kendi-kalene-gol-atma-uzungole-hes-yapma.html

*

Bütün katil projelere karşı direnen yaşam savunucuları üzerindeki baskılar ise artarak sürüyor. Yaşam savunucularını bir araya getiren 14 Mart günü, bugün, Gerze’de termik santral inşa etmek isteyen Anadolu Grubu’nun baskılarına boyun eğmeyen Gerze halkı, üç ayrı davada yargılanıyor. Santrale karşı dört yıldır mücadele eden halka yaşattıklarını sansür yoluyla kamuoyundan gizlemeye çalışan Anadolu Grubu’nun, çevreye, sanata, sporla duyarlı imajına aldanmıyoruz. Gerze halkı bugün gün boyunca Gerze adliyesi önünde, yaşamı savunmaktan vazgeçmediklerini haykıracak. Yaşamı savunmak yargılanamaz!

13 Mart Salı günü, Ankara’da 28 gencin yargılandığı Hopa davası görülmeye devam edildi. 31 Mayıs 2011 günü, sayıları hızla artan baraj ve HES projelerinin yılmaz savunucusu, kapitalizmin taşeronu AKP’nin, projelere karşı yoğun tepki gösteren Hopa halkına gövde gösterisi yapmak için mitinge geldiği Hopa’da, emekli öğretmen Metin Lokumcu barajlara karşı yaşamı savunduğu için polis tarafından öldürülmüştü. Bu gün vesilesiyle bir kez daha saygıyla andığımız Lokumcu için, Ankara’da eylem yapan 22 kişi bir önceki duruşmaya kadar tutuklu yargılanıyordu. 9 Aralık 2011’de 22 arkadaşımızı aldığımız gibi, yaşamı savundukları için yargılanan 28 kişinin tümünü de her zaman savunacağız. Çünkü biliyoruz ki Hopa’yı savunmak, yaşamı savunmaktır!

Geçtiğimiz hafta Esenyurt’ta en az 11 işçinin hayatını kaybetmesine neden olan yangının da sorumlularından olan Kayı İnşaat’ın Erzurum Tortum ilçesinde yürüttüğü HES inşaatına karşı mücadele eden köylü kadınları, tek tek karakola götürülüp ifade vermek zorunda kalmış, 250’şer TL ceza kesilmişti. Aynı zamanda HES karşıtı olduğu için akrabalarıyla dahi görüşmesi yasaklanan 17 yaşındaki Tortumlu Leyla Yalçınkaya hakkında 9 yıl hapis istemiyle yargılanmaya devam ediyor. 10 Nisan’da görülecek sonraki duruşmanın takipçisi olacağız.

*

Ekonomik kalkınmanın, zenginlerin daha zengin olurken yoksulların iş cinayetlerine kurban  gitmesi anlamına geldiği bir sistem içerisinde, yaşam bütünlüklü bir şekilde savunulmaya ihtiyaç duyuyor. Asimilasyonun, işsizliğin, yoksulluğun ya da işçi ölümlerinin yalnızca küçük birer uygulama parçası olan bu projeler, aslında bizlere çok daha büyük bir tablonun nüshasını gösteriyor.

12 Şubat 2011 tarihinde HESler yaşamı yok ediyor diyerek yaptığımız basın açıklamasında, (http://www.karadenizisyandadir.org/kip/hesler-yasami-yok-ediyor.html ) HES’lerin yalnızca ekolojik değil, tümden bir yaşam ihlaline sebebiyet verdiğini, işçi cinayetleriyle açgözlü şirketlerin sömürebileceği her canlı noktaya saldırdığını söylemiştik. Bu şirketlerin bütünlüklü saldırısı her gün tekrar tekrar kendini kanıtladı ki, Karadeniz’in HES’lere ve katil şirketlerine karşı verdiği bu mücadele, yaşamı her alanda savunmayı gerektiriyor.

Yöre sakinlerinin direnişine karşı kar hırsıyla doymak bilmeyen şirketlerin “oldu-bitti”ye getirilerek hızla tamamlamak istediği, durdurma kararlarına rağmen inşaatlarına inatla devam ederek bitirmeye çalıştığı bu projelerde, vadilerimizi katleden süreci hızlandırmak için en ağır koşullarda çalıştırılan işçilerin yaşamları da hiçbir değer bulamıyor.

Bugün barajların bulunduğu bir çok bölgenin yaşamsal, ekolojik ve kültürel tahribata uğradığı oldukça açık olmakla birlikte, kendi imkansızlıkları dolayısıyla yaşamlarını tehlikeye atmak durumunda kalan bir çok işçi, ‘kanuna uygun bir şekilde’ katlediliyor.

İşçiler yüksek çalışma saatleri ve tehlikeli çalışma koşulları dolayısıyla yüksek riskli bir tempoda hayatlarını tüketirken, ‘rastlantı’ sonucu iş ‘kaza’larında değil, katil şirketlerin iş cinayetleriyle öldürülüyor. Sistemin yarattığı ekolojik yıkıma karşı büyüttüğümüz isyan dalgası, eşitsizliklerin, insan canına kast ettiği böylesi bir yıkım politikasına karşı hiç durmadan yükselmeye devam edecek!

*

Deriner Barajı açılışı, baraj kapaklarının arızası nedeniyle ertelenirken, geçtiğimiz haftalarda Adana’nın Kozan İlçesi’nde bulunan Gökdere Köprü Barajı’nda da “kapak patlaması” sonucu 4 işçinin ölümü ve 6 işçinin kaybolmasına neden olan katliam, bazı teknik eksiklikler ile kullanılan yanlış hammaddelerle açıklanmaya çalışıldı.

EnerjiSA ve inşaatı yapan Cengiz-Özaltın şirketlerinin bu cinayetin sorumluları olarak gösterilmesi bir yana, mesuliyetin yalnızca birkaç tane mühendis ve proje şefine yükletilmeye çalışılması bize şirketlerin yine ‘cinayetlerinin üstünü örtme’ geleneğini sürdürmeye çalıştığını açıkça gösterdi.

Halbuki bir çok inşaatında ölümlerinin ardını kesmeyen ve bir çok cinayetin de altında imzası bulunan katil EnerjiSA, aynı zamanda yürüttüğü Hacınınoğlu HES, Menge Barajı, Kandil Barajı, Arkun Barajı, Alpaslan 2 HES projelerinde de geçtiğimiz yıl boyunca en az 8 işçinin daha ölümüne, onlarcasının da yaralanmasına sebebiyet vermişti.

Peki bu ölümlerden de mi mühendisler sorumluydu?

*

Şirketlerin HES Bakanı Veysel Eroğlu Deriner Barajı açılışında, inşaatta çalışan “İşçi kardeşlerimizi canı gönülden alkışlıyoruz” diye konuşmuştu. Oysa Bakan, yıllar süren inşaat boyunca iş cinayetine kurban giden birçok işçiye, onlarcasının ise sakat kalmasına hiç değinme ihtiyacı hissetmedi. Deriner barajında sadece son iki yılda, 1’i çocuk en az 5 işçi hayatını kaybetti!

Limak Holding, Dersim Mazgirt’te Tatar Barajı’nın ‘maliyetini’ ucuza getirmek için ilk önce topraklarını satın alıp ardından da işe aldığı bölge köylüsünü birkaç ay içerisinde ‘örgüt üyeliği’ gerekçesiyle işten çıkartırken, Siirt’te yaptığı Alkumru Barajı inşaatında ‘maliyetli olduğu’ gerekçesiyle güvenlik önlemlerini almadı. Alkumru Barajı’nda 2010 yılında meydana gelen iş kazalarında 3 işçi ölmüş, 19 işçi ise yaralanmıştı.

Aynı zamanda Aydın’da Başbakan’ın yaptığı açılışa yetişmesi için erken faaliyete sokulan İkizdere Barajı’nda bir işçinin öldüğü ortaya çıkmıştı. Limsan-Limak’ın ortak girişimi olan bu HES’te kazalar yaşanmaya devam etti, Ekim ayında da 2 işçi ciddi şekilde yaralanmıştı.

Medya ise bu haberleri ‘kayda düşmeye’ değer bulmadı, her nasılsa birkaç yayın basın kuruluşu dışında, çok da haber niteliği taşımayan, ‘zaten olan ve olası’ şeyler olarak gördü. Cinayetler hafızalardan silinmek üzere arka sayfalara atılmaya çalışıldı.

*

Halbuki cinayetler hiç durmadı. Erzincan’ın İliç’te baraj inşaatında taşeron firmaya bağlı çalışan Hasan Güngör, baraj inşaatına beton taşınan tankın kapağının aniden çarpması sonucu hayatını kaybetmişti.

Aynı barajdaki iş cinayetleri dur durak bilmedi, projede çalışan iki işçi, Fırat nehrine düştü. Adana Kozan nüfusuna kayıtlı işçilerden Güngör Öcal (28) kendi imkanları ile nehirden çıkarken, Muratcan Kalo (25) ise kayboldu.

Her biri ayrı HES projelerine sahip holding medyası tarafından üstü örtülmeye çalışılan bu haberler, birkaç yerel basın dışında yer bulmadı, gündem edilmeye gerek görülmedi ya da her zamanki gibi, hiç de önemsenmedi.

*

Bağıştaş’ı unutursak, İkizdere…

İkizdere’yi unutursak Alkumru..

Alkumru’yu unutursak Adana..

Üzerinde durabildiğimiz, daha bir çoğu sayısız işçiye mezar olan, köylülerin yaşam alanlarını yok eden bu barajlar, varlıklarını doğanın ve tüm bir yaşamın üzerinde inşa ederken, ne kadar gizlemeye çalışırsanız çalışın… Attığınız her adımda gözümüz üzerinizdedir!

Sözde enerji üretimiyle meşrulaştırılmaya çalışılan, özde sularımızın, topraklarımızın ve tüm yaşamın kapitalist yağmasında ibaret olan tüm bu baraj ve HES projeleri karşısında, tüm vadilerimizden yükselen isyanı sindirmeye çalışanların son zamanlarda “Havza Planlaması” kavramını sözde bir iyileştirme ve uzlaşma zemini olarak yeniden gündeme getirme çabalarını da dikkatle izliyoruz. Bir derede onlarca HES yapılmasıyla birkaç HES yapılmasının sularımızın ticarileştirilmesi ve şirketlerin yağmasına açılması noktasında hiçbir şeyi değiştirmediğini biliyoruz. AB standardı ambalajlı Havza Planlaması’nın bu haliyle iktidarın kendisinin “çantacı” tabir ettiği küçük lisans sahiplerini pazardan silerek havzalarımızı suyu, tarımsal potansiyeli, toprakları, madenleri kısaca kapitalizmin pazara tahvil edebileceğini gözüne kestirdiği tüm varlıklarıyla birlikte topluca büyük sermayeye teslim edilmesinden başka amaca hizmet etmediğini biliyoruz. Havza Planlaması çıkışyla isyanımızı dindiremeyeceklerini de buradan duyuruyoruz.

 

Ne yoksullaştırıp katliam projelerinizde çalışmak zorunda bıraktığınız işçileri, ne vadilerin altına gömülen köyleri unutacağız, ne de yaşamlarımızı katletmenizi affedeceğiz!

Bizler için barajlara karşı her gün bir direniş, her gün eylem günüdür!

KARADENİZ İSYANDADIR PLATFORMU

Diğer Yazılar