Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu: Cerattepe süreci “hak ihlalleri” altında yürüyor

Rize İdare Mahkemesi’nin Artvin Cerattepe’de “madencilik yapılabilir” kararının Danıştay tarafından onaylanmasının ardından Yeşil Artvin Derneği, adil yargılama yapılmadığı gerekçesiyle kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun desteği ile 23 Ağustos tarihinde yapılan başvurunun sonucu bekleniyor. Bir yıl önce 19 Eylül 2016 tarihinde görülen dava öncesinde alınan gösteri ve eylem yasağı her ay tekrarlanırken, şirket OHAL kanunlarının verdiği kolaylıkla çalışmalarına devam  ediyor.

Cerattepe davasının Anayasa Mahkemesi’ne başvuru sürecini ve OHAL sürecindeki hak ihlallerini Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile konuştuk.

Bir yıl önce bugün Rize İdare Mahkemesi’nde OHAL baskıları ve yasakları altında Artvin Cerattepe davası görüldü. OHAL sürecinde görülen Artvin davasını nasıl değerlendirirmisiniz?

Artvin’de 20.yüzyıldan bu yana bir süreç devam ediyor, bilindiği gibi bir çevre davası, doğa kıyımına karşı mücadele var. Türkiye’de OHAL ve bu çerçevede alınan önlemler, esasen 15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişiminin yol açtığı kamu düzeni ihlallerinin onarılması amacıyla alınması öngörülen tedbirlerdir.

O bakımdan OHAL çerçevesinde alınması öngörülen tedbirlerin Artvin çevre davasına uygulanması bir anayasa ihlalidir, tamamen anayasa dışıdır. Bu yasağın aslında ne tür sonuçta yol açtığını gecen sene yani yasağın ikinci günü olan 19 Eylül’de Rize İdare Mahkemesi’nde yapılan duruşmada hakimlerin sergilediği tavırla ve onların hemen akabinde vermiş oldukları skandal niteliğindeki kararla teyit edilmiş oldu. Görmüş olduk gibi bir ifade lazım cümle uyumsuz oluyor.

Başka bir söyleyişle eğer halka karşı böyle bir baskı politikası, anayasa dışı bir olağanüstü önlem uygulandıysa; o zaman muhtemelen yargıçlara da bir baskı politikası uygulanmıştır. O açıdan eğer Rize İdare Mahkemesi’nden öyle bir karar çıkmışsa ve Danıştay bunu onaylamışsa bu; olağanüstü ortam ve koşulların, OHAL ile hiçbir ilgisi bulunmayan alanlara, konulara uygulanmış olduğunun bir göstergesidir. Bu sürekli dillendirilmesi gereken önemli bir konudur.

Bildiğimiz kadarıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapıldı, başvuruda OHAL yasaklarının getirdiği hak ihlalleri yer alıyor mu?

Anayasa Mahkemesi’ne yapmış olduğumuz bireysel başvuruda özellikle genel çerçeve olarak Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlamını ben kaleme aldım ve orada da OHAL baskısının bu davada uygulandığını vurgulamaya çalıştık.

Bunları vurgulamak gerekir çünkü bu burada bitmiyor, bitmeyecek. Anayasa Mahkemesi’nden bir sonuç alamaz isek bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götüreceğiz, götürmemiz lazım ve burada da mevcut durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini öne süreceğiz.

Mesela Cerattepe mevkiine bizim bilim heyeti olarak çıkıp çevresel etki değerlendirmesine uyulup uyulmadığı konusunda gözlem yapma hakkımızın elimizden alınması da adil yargılanma hakkının ihlalidir. Bunu da Anayasa Mahkemesi başvuru dilekçemize işledik. Dolayısıyla burada fikirler, eylemsel mücadeleler ve yargısal süreçler iç içe görülmeli, iç içe olduğu fark edilmeli ve bu düşünce, bu bütüncül bakış açısı gözden uzak tutulmamalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nden neler talep edildi?

Anayasa Mahkemesi’nden bir önlem almasını istedik. Çünkü burada bir gecikme olursa, esasen ilişkin karar beklenirse artık iş işten geçmiş olur ve bir anlamı olmaz. Çünkü şirket orayı yakmaya yıkmaya devam edecek. Biz Anayasa Mahkemesi’nden ilk kararı bekliyoruz. Yani bir önlem alacak mı, almayacak mı? İlgili mevzuat gereği bence önlem alması gerekiyor.

İkinci olarak Anayasa Mahkemesi’nden duruşma yapmasını istedik. Üçüncü olarak da bu projenin iptalini istedik. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı geciktirmemesi gerektiğini ve özellikle eylül- ekim ayı içerisinde tedbir alması gerektiğini düşünüyorum. Dilerim karar ‘red’ biçiminde olmaz, tedbir istem talebimizin kabul edilmesi şeklinde olur.

Red durumunda ne olacak?

Red sürecini yaşarsak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. Bu mahkemenin, yaşam hakkı temelinde o alanda, bu koşullarda, bu tekniklerde alınması öngörülen önlemler bağlamında, bir işletmenin yapılış tarzı ve sonuçlarının Avrupa Sözleşmesi’nin uygulanması sürecinde ortaya konan ilkelere aykırı olduğunu saptayacaktır diye düşünüyorum.

Röportaj: Karadeniz İsyandadır
19 Eylül 2017

Diğer Yazılar