Sinop NGS davasında bilirkişi keşfi yapıldı: Bu ÇED yok hükmünde!

Sinop’ta kurulması planlanan Sinop Nükleer Güç Santralı için verilen “ÇED olumlu” kararına karşı açılan davada bilirkişi keşfi yapıldı. Davacıların beyanlarıyla başlayan keşifte, sadece nükleer santralın kurulacağı alanın değil, bölgenin görülmesi gerektiğine dikkat çekildi. Sinop Belediye Başkanı Metin Gürbüz, “Ne pahasına olursa olsun Sinop’ta biz nükleer santral istemiyoruz. Sinop’ta halkının temsilcisi olarak da nükleer santral yaptırmayacağımızı bir kez daha hatırlatıyoruz” dedi.

Sinop’un İnceburun mevkiinde kurulması planlanan Sinop Nükleer Güç Santralı’nın çevresel etki değerlendirme (ÇED) olumlu kararına karşı açılan davada bilirkişi keşfi yapıldı.

Samsun İdare Mahkemesi’nin kararıyla yapılan keşfe, 15 kişilik bilirkişilerin yanı sıra Sinop halkı, Sinop Belediye Başkanı Metin Gürbüz, Sinop Nükleer Karşıtı Platformu (NKP) üyeleri, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) avukatları katıldı. Türkiye Barolar Birliği (TBB) ise gözlemci olarak keşifte yer aldı.

Sabah erken saatlerinde nükleerin kurulması planlanan alanda toplanıldı. Davacıların beyanlarıyla başlayan keşifte, sadece nükleer santralın kurulacağı alanın değil, bölgenin görülmesi gerektiği ifade edildi. Avukatlar, aksi taktirde bunun bir tapu davasından farklı olmayacağına dikkat çekti. Hakimler, bölgenin drone ile görüntülendiği ve bilirkişilere verileceğini söylemesi üzerine avukatlar, bölgenin ekosistemini anlamak için yeterli olmadığını belirtti. Adil yargılanma hakkının ihlal edilmemesi gerektiğine dikkat çeken avukatların talebi kabul edildi, tüm bölgede keşif yapıldı.

TTB’den uzmanlar ise Çernobil felaketinden bu yana başta Sinop olmak üzere tüm Karadeniz’de artan kanser vakalarına dikkat çekti. TMMOB avukatları yine Nükleer Denetleme Kurumu davaya taraf olmasının, nükleeri denetleyecek olan kurumun yanlı olduğunun ispati olduğunu belirtti. Verilen beyanlarda, Sinop’un eşsiz ekosistemine dikkat çekilirken, şirketi yapacak şirketin ortada olmadığı hatırlatıldı. ÇED dosyasının, şirketi olmayan ve dünyada örneği bulunmayan ATMEA-1 reaktörüne göre hazırlandığı ve geçerliliği kalmadığı aktarıldı.

SİNOP BELEDİYE BAŞKANI GÜRBÜZ: SİNOP’TA NÜKLEER SANTRAL İSTEMİYORUZ

Meslek odalarının temsilcileri ise ülkenin enerji durumuna ilişkin bilgi vererek nükleer enerjinin bir ihtiyaç olmadığı hatırlatıldı. Nükleerin kamu yararına aykırı ve dışa bağımlılığı artıracak bir proje olduğunu belirten temsilciler, milli güvenlik için de bir tehdit olduğunu belirtti. Beyanların ardından bölgede keşif yapıldı.

MİTİNG 26 NİSAN’DA

Keşfin bitiminin ardından Sinop halkı, Uğur Mumcu Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında ilk sözü alan Sinop NKP Sözcüsü Kayhan Konukçu, 26 Nisan’da Çernobil felaketinin 39. yıldönümünde düzenlenecek mitinge çağrı yaptı.

GÜRBÜZ: EKOSİSTEMDE BÜYÜK TAHRİBAT OLUŞTURACAK

Keşfin ardından Sinop Belediye Başkanı Metin Gürbüz, Sinop NKP Avukatı Mehmet Horuş ile TMMOB Avukatı Ekin Öztürk BirGün’e konuştu.

Sinop Belediye Başkanı Metin Gürbüz: Arkamızda gördüğümüz sağ 1005 hektarlık alan yani 10 buçuk kilometrekarelik alanda 1 milyon 200 bin ağaç kesildi. Bu alan giderek ağaçsızlaştırılıyor, ormansızlaştırıyor. Bölgenin ekosisteminde, florada ve faunada çok büyük tahribatlara neden olacak Sinop Nükleer Santralı’nın ÇED iptal davasının ikinci keşfi yapıldı. Keşif esnasında hem meslek odalarının vekillerii hem de bizlerin vekilleri dinlendi. Yine meslek odalarının temsilcileri, kamu kurum ve kuruluşların temsilcileri ve bizler beyanlarda bulunduk. Haklı beyanlarımız vardı. Bu bölgedeki ekosisteme zarar verdiğinizde denize zarar verdiğinizde alkışçılarımız mağdur olacak. Bu alanda insansızlaştırdığınızda turizmimiz mağdur olacak. Bak yine 15 kilometrelik yarıçap içerisinde bir kent yaşıyor. Kent nüfusu var. Yine 30 kilometrelik yarış yap içerisinde 2 tane ilçemiz var. Bu bölgede sulak alanlar, doğa koruma, tabiat ve özel avlak alanları var. Bu bölgeye yapılacak bir nükleer santralın nelere mal olacağını, kümülatif olarak hem milli güvenliğimize nasıl etkileyeceğini ifade ettik. Milli güvenlik meselesi gerçekten çok önemli. Bu bir nükleer santral sadece bir enerji santralından ibaret değil. Milli güvenliğimizi tehdit edecek, yeni kapitülasyonlar yaratacak ayrıcalıklar yaratılacak bir girişim. Ne pahasına olursa olsun Sinop’ta biz nükleer santral istemiyoruz. Sinop’ta halkının temsilcisi olarak da nükleer santral yaptırmayacağımızı bir kez daha hatırlatıyoruz.

Sinop NKP Avukatı Mehmet Horuş: Bugün önemli ve kapsamlı bir dosyanın keşfi gerçekleştirildi. İki ayrı mahkemeden bilirkişi incelemesi için heyet geldi. Mahkeme heyeti, keşif sırasında tüm davacıların beyanlarını tek tek aldı. Bizim için en kritik mesele, keşfin yalnızca nükleer santral kurulacak alanla sınırlı kalmamasıydı. Bu konuda hem yazılı hem de sözlü olarak talepte bulunduk. Mahkeme heyeti, keşif sırasında dört hâkimin değerlendirmesi sonucunda Sarıkum, Hamsilos, Aksas ve Akliman gibi ekolojik açıdan önemli alanların da yerinde incelenmesine karar verdi. Bu karar, bugünkü keşfin en dikkat çekici yönüydü.
Sadece santralin kurulacağı, önemli bitki ve orman alanlarını kapsayan 1000 hektarlık alan değil, tüm bölge ekosistemi —özellikle denizle etkileşim halindeki sazlık ve sulak alanlar— incelendi. Çünkü bu davada yalnızca kaza riski değil, kazasız dahi olsa bu kadar büyük bir enerji tesisinin kurulacağı yerin seçimi nedeniyle ortaya çıkacak ekolojik yıkım üzerinde duruyoruz.
Özellikle soğutma suyunun deniz ekosisteminde yaratacağı zarar bizim için önemli bir itiraz konusunu oluşturuyor. Bilirkişi heyeti oldukça kalabalık; 15 kişiden oluşuyor. Genelde bu kadar büyük heyetlerin ortak bir görüş oluşturması zor olabiliyor. Bu nedenle sonucu şimdiden kestirmek güç. Ancak mahkeme, bilirkişi heyetinin ortak bir görüş sunmasını istedi. Önümüzdeki aylarda bilirkişiler görüşlerini sunacak ve bu doğrultuda tekrar bir karar verilecek. Bu karar, mahkemenin bu dosyadaki üçüncü kararı olacak. Yani Samsun İdare Mahkemeleri üçüncü kez bu dosyayı değerlendirmiş olacak. Bu yıl Sinop’ta bir idare mahkemesi kurulması kararı alındı. Muhtemelen adli tatilden sonra bu mahkemeye dosyanın devredilme ihtimali bulunuyor. Böylece, son 4-5 yıldır farklı mahkemelerde dolaşan bu dosyaya yeni bir durak daha eklenmiş olacak. Bu da önümüzdeki döneme ilişkin önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor.

TMMOB Avukatı Ekin Öztürk: Bugün aslında çoktan bitmiş olması gereken bir dosyanın ikinci kez gerçekleştirilen keşfindeydik. Bu dava 2020 yılında açıldı ve ÇED yargılamaları ivedi yargılama usulüne tabi. Yani bu ne demek, yasa koyucu diyor ki, ‘Bu özellikli bir konudur ve hızlıca karara bağlanması gerekir ki sonradan giderilemeyecek aykırılıklar ortaya çıkmasın. Eğer hukuka aykırıysa, baştan iptal edelim herhangi bir işlem yapılmadan.’ 
Ama bu dosyada aradan beş yıl geçti. Dosya iki kez Danıştay’a gitti geldi. İlk aşamada, bilirkişi raporunda korunması gereken alanın niteliği açıkça ortaya konmuş olmasına rağmen, mahkeme sanki böyle bir rapor yokmuş gibi davanın reddine karar verdi. Sonra Danıştay, iddialarımızın karşılanmadığını belirterek bu kararı bozdu. Ayrıca, bir başka bozma gerekçesi daha vardı.
O da aslında davanın başından beri söylediğimiz gibi, bu ÇED raporunun belli bir tipteki bir firmanın tescilli bir tasarımına dayalı olarak bütün her şeyin projelenmiş olduğu ve çevresel etkilerin buna göre belirlenmiş olduğuydu. Çevresel etkiler de bütünüyle belirlenmiş değil, çok sınırlı alanda birtakım belirlemeler var. Onlar da bir şirkete ait tescilli bir tasarımına dayanıyor.
Fakat bu şirket, Japonya ile yapılan uluslararası anlaşmadan bahsediyorum, burada bağıtlanan bir proje ve bütün ÇED raporunda buna atıf yapılıyor. Projenin esaslı unsurundan lansmanına, üretilen enerjinin daha sonra nasıl satılacağından alım garantilerine kadar aslında uluslararası anlaşmayla bağıtlanan husular söz konusu. Ve Japon tarafı, Japon ve Fransız ortaklığında bu uluslararası anlaşmanın anlaşmanın bir geçerliğinin olmadığını iddia ediyorduk ilk dava açıldığından beri. Buna dayanak olarak da hem Cumhurbaşkanının ve hem de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının beyanlarını dosyaya sunmuştuk ama mahkeme bunları görmezden geldi.
Ta ki Danıştay bunların araştırılması gerektiğine hükmederek bozma kararı verene kadar. İdare Mahkemesine dosya tekrar geldiğinde, İdare Mahkemesi bir ara karar kurdu ve anlaşmanın akıbetini sordu bu anlaşma hala yürürlülükte mi, bu proje hala yapılabilir mi diye ve birtakım cevaplar geldi. Fakat sonra birtakım cevaplar geldikten sonra, ne olduğunu anlayamadığımız şekilde, mahkeme ‘Danıştay’ın böyle bir yetkisi yok” diyerek ısrar kararı verdi ve davayı yeniden reddetti. Yani bozma kararına uyacakmış gibi yapıp sonra ısrar kararı verdi. Dosya tekrar Danıştay’a gitti. Bu kez İDDK süreci devreye girdi ama İDDK ‘Benim görevim değil’ diyerek dosyayı tekrar ilgili daireye gönderdi. Daireler arasında görev bölüşümü derken dosya bir oraya bir buraya gitti. Sonuç olarak dosyanın yeniden İdare Mahkemesine geldiği ve yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiği bir aşamadayız.
Tüm bu aşamalarda, projenin fiilen ortada olmadığına defalarca dikkat çekmemize ve talepte bulunmamıza rağmen, ki nitekim en sonunda ara karara gelen cevapta da kendileri de uluslararası projenin artık bir geçerliliğinin olmadığı yadsıyamamıştı ama bu kez de şöyle bi şey uydurdular: “Bu ÇED incelemesi bir basınçlı su reaktörü teknolojisine dayanıyor, başka biri gelip bu teknolojiyi kullanarak projeyi gerçekleştirebilir, çevresel etki değerlendirilmesi yapılmıştır.’ 
Bu da iki anlama geliyor: Birincisi, çevresel etki değerlendirmesi böyle yapılamaz. Çünkü yalnızca tek bir basınçlı su reaktör teknolojisi altında bile birçok farklı tip var. Mesela Atmea 1 gibi -ki bu ÇED dosyasının üstünde kurulduğu gelişmiş bir teknolojik tip- kaç döngülü olduğu, ünite sayısı ve gücü, su ihtiyacı gibi pek çok parametre değişiyor. Aynı reaktör teknolojisi içerisindeki farklı tipler arasında bile hacmi fark ediyor dolayısıyla kullanacağı soğutma suyu miktarı fark ediyor, yani deşarj edeceği su miktarı da fark ediyor. Dolayısıyla pek çok aslında çevresel etkileri değiştirecek esaslı unsurlar var ama bunlar hiç yokmuşcasına bir cevap verdi Bakanlık. Bu da aslında şunun itirafı, ‘Biz çevresel etkileri doğru dürüst değerlendirmedik, genelgeçer bir şeyler belirledik buna dayalı bir rapor hazırladık.’ Bu da aslında bizim en başında nitelikli ve gerçek anlamda bir çevresel değerlendirme yapılmadığı iddiamızın ispatı niteliğinde.
Tüm bunlar ortadayken mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı beklerdik. Çünkü yürütmeyi durdurma mekanizmasının kendisi aslında diyor ki ‘dosyada esas hakkında karar verilebilecek aşamada değilse ve başka araştırmalara ihtiyaç varsa, yürütme durdurulmalı.’ Ancak bu da reddedildi. Mahkeme bütün taleplerimizi yok saydı. keşf ve bilirkişi Ki. Şimdi zaten bu rapor geldiğinde dosya zaten esas hakkında karar verilebilir aşamada olacak. Yani yürütmeyi durdurma mekanizması bütünüyle anlamını yitirecek. Bu da aslında yargılanma hakkının çok temel bir ihlali ama mahkeme bunu görmezden geldi.
Sonuç olarak bugün keşif yapıldı. Bundan sonra gelecek bilirkişi raporuyla dosya esas hakkında karar verilebilecek aşamaya gelecek. Şu çok açık, ortada uygulanabilir bir şey yok. Çevresel etkileri değerlendirip sonra olumlu karar verilebilecek bir proje ortada yok. Bu nedenle, keşif yapılmadan bile iptal kararı verilebilir.
Bugün hocalardan da özellikle rica ettik. İncelemeyi yaparken bilimsel esaslara göre değerlendirip, ‘öngörülebilir mi?’, ‘önlem alınabilir mi?’ gibi soruları sordular. Biz de dedik ki böyle değerlendirme olmaz. Çünkü hangi önlemin, hangi etkinin ne uğruna alındığını bilmeniz gerekir. Hâlâ atıklarının ne olacağı bile belirsiz bir teknolojiden bahsediyoruz. Burası neredeyse tamamıyla korunması gereken niteliklere sahip bir alan. En faydalı şey bile olsa, bu alanın mahvolması uğruna göze alınabilir mi, asıl bunu sormalıyız. Biz bunu talep ediyoruz esas olarak.
Bir diğer konu da NDK’nin bu davaya müdahil olması. Bu gerçekten trajik. Ve aslında bu da bir itiraf. Nükleer santrali denetlemekle yükümlü bir kurumun, santrali savunan taraf olarak davaya katılması çok trajik. Bu tarafsızlığın ihlali demek. Bu da bize ileride, santral işletmeye geçtiğinde nasıl denetleneceğine dair ipucu da veriyor.

Haber: BirGün – Gökay Başcan
24.04.2025

Diğer Yazılar