Elektrik Mühendisleri Odası geçtiğimiz hafta sonu Karadeniz bölgesindeki havzalarda yer alan HES ve etkilerini incelemek üzere teknik gezi düzenledi. Heyeti takip eden Burcu Yıldırım izlenimlerini yazdı.
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), geçtiğimiz hafta sonu Karadeniz’e bölgedeki havzalarda yer alan HES ve etkilerini inceleme yapmak üzere teknik bir gezi düzenledi. TMMOB’ye bağlı odaların yöneticileri, akademisyenler, uzmanlar ve gazetecilerin de olduğu bir ekiple Giresun, Gümüşhane, Trabzon hattındaki vadi ve havzaları yerinde görme imkanımız oldu. Öncelikle Karadeniz deyince herkesin aklına ilk elden gelen yeşilin kalbine açılan yolları geride bıraktıkça, doğa tahribatına sadece HES’lerin yol açmadığını görüyoruz. Değiştirilen dere yatakları, taş ve kum ocakları… Sahil yolunda doldurulan deniz yatakları ve hemen üzerine yapılan binalar, Karadeniz’in dalgalarına nasıl dayanır bilinmez ama doğa koşullarını hesaba katmayan ve bilimsellikten uzak bu yaklaşım Karadeniz halkına pahalıya mal olacak gibi.
Nitekim olmuş da. Bu plansız yapılaşma, zincir halkaları gibi birbirini takip eden sorunları da peşinden yaratmış. Örneğin; sadece bahar aylarında yağışın fazla düşmesiyle bulanık akan dereler gittiğimiz havzalarda artık birer çamur yatağına dönmüştü. Yamaçlara vurulan her bir kepçe, yapılan santraller için yine plansızca açılan yollar, taş ve kayaların yuvarlanmaması için askıda tutulan setler ve örülen duvarlar, Aksu Vadisi boyunca beton bloklar arasına sıkıştırılan dere yatağı ve yerleşim yerlerinde yapılan rekreasyon alanları belli ki yeni felaketlerin habercisi. Su yataklarına açılan yolların kenarına, muhtemelen ulaşım kolaylığından evler yapılmış. Ancak ne yazık ki bu evlerden biri haziran ayında 8 kişinin hayatını kaybettiği, 2 kişinin ise bulunamadığı sele kapılmış. Yöre halkının bulduğu çözüm ise suyun yönünü ve hızını kırmak, beton setler yapmak olmuş. Fakat sel felaketinde sular bu beton blokları da aşmış.
“İKİ YAKANIN DOMUZLARI BİRBİRİNE KAVUŞAMIYOR”
Giresun’a bağlı Aksu Vadisi ve Harşit Çayı’nın olduğu ve Gümüşhane’ye kadar uzanan bu havza, bölgedeki diğer yerlere göre daha geniş bir alan. Bu yüzden ulaşımı gibi tahrip edilmesi de kolay olmuş. Havza boyunca onlarca HES, taş ve kum ocakları, tepede ise iki tane maden ocağı bulunuyor. Gözden çıkarılmış bir alan desek haksızlık etmiş olmayız. Gezi sırasında o bölgede yaşayan bir mühendis şöyle anlatıyor: “Artık bu dağlarda iki yakanın domuzları bile birbirine kavuşamıyor.” Sanırım gördüklerime uzunca bir süre bu cümle eşlik edecek.
“BU ELEKTRİĞİ KİME ÜRETİYORLAR”
Peki Karadeniz doğasını tahrip eden bu yapılar, verilen zarara değiyor mu? Farklı dere yataklarından toplanarak elektrik enerjisine çevrilen sular, sadece o bölgeyi kurutmakla kalmıyor. Üretilen elektrik de halkın ihtiyacını ucuza karşılamasını sağlamıyor. Seyahatimiz sırasında bir taksici şunları söylüyor: “Buraları delik deşik ettiler HES kondurdular. Kimi istemiyor nöbet tutup sokmuyor, kimi sesini çıkarmıyor. Ne zaman yağmur yağsa burada elektrik kesiliyor. Ben HES, mes bilmem de bu elektriği kime üretiyorlar? Onlar yaptıkça, ürettikçe biz fazla vergi ödüyoruz. Evde iki kişiyiz, akşamları eve giriyoruz ama 80 liradan düşük elektrik faturası ödemiyorum. Bu nasıl iş ben anlamış değilim.”
Evrensel/Burcu Yıldırım
27.08.2019
Yazı Dizisine aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz