İkizdere’de davacıdan sakınılan bilirkişi keşfi: Hukuk endemik bir tür gibi

İkizdere’de gerçekleştirilen bilirkişi keşfine İkizdereliler ancak direnerek katılabildi. Avukat Okumuşoğlu keşfe ve dava süresine tepki göstererek ‘Hukuk endemik bir tür gibi, bir türlü ortaya çıkamıyor. Bizim davalarımızda maalesef gerçeklik bu’ dedi.

İkizdere’de Cengiz İnşaat’ın yürüttüğü taş ocağı projesi için bilirkişi keşfi gerçekleştirildi. Davacı İkizdereliler jandarmalarla korunan keşif alanına alınmadı. Yapımı devam eden lojistik liman inşaatı için Eskencidere Vadisi‘nde hayata geçirilmek istenen taş ocağı için yapılan bilirkişi keşfine İkizderelilerin alınmamasına tepki gösteren Avukat Yakup Okumuşoğlu, İkizdereliler alana alınana kadar keşfe katılmadı. Davacılar keşif alanına ancak direnerek girebildi.

Bu 2021’den bu yana taş ocağına karşı direnişin sürdüğü İkizdere’de yapılan ilk keşif değil. Daha önce yapılan keşif ve ortaya koyulan raporlarda birbirleriyle çelişen ifadelere yer verilmişti. Davanın avukatı Okumuşoğlu anlattı.

“Yılın sonuna kadar zaten lojistik liman bitmiş olacak. Bu rapor gelip de mahkeme karar verene kadar zaten bu taş ocağıyla Cengiz‘in işi kalmayacak diye düşünüyoruz. Dolayısıyla ‘adalet gerçekleşti mi? Hukuk yerini buldu mu?’ diye sorarsanız, hukuk yerini bulmadı. Hukuk endemik bir tür gibi, bir türlü ortaya çıkamıyor. Bizim davalarımızda maalesef gerçeklik bu. Kendilerine de bunu söyledik; siz bu davada ister öyle, ister böyle deyin burada olan oldu. Zaten burada giden gitti. Biz onu tarihe not düşmek için yapıyoruz. Daha bunu uluslararası hukuka götüreceğiz. Buradaki hukuksuzluğu bütün dünya görsün isteyeceğiz, dedik.”

‘Rezil taş ocağını hep beraber gördük’

İkizdere’de bugün üç keşif gerçekleştirildi, bir keşif ise yarına ertelendi. Söz konusu keşiflerin yapıldığı projelerden üçü taş ocağı, biri ise hidroelektrik santrali (HES). Bugün keşfi gerçekleştirilen Cengiz İnşaat’ın taş ocağı projesi için ise vatandaşlar önce alana alınmadı. Davacıların alana alınmaması sonrası tartışmalar yaşandı, Yakup Okumuşoğlu o anları şöyle anlattı:

“Mahkeme heyeti geliyor, kapıları açın, diyor. Kapılar açılıyor giriliyor. Arkasından gelen kimseyi içeri almıyorlar. Ondan sonra alan da büyük olduğu için telefonla irtibat kuruluyor hakimle, Mahkeme de demiş ki; ‘iki üç tane davacıyı, bir de avukatları alın’. ’Siz geçin’ diyor. Biz ona itiraz ettik. Dedik ki; öyle bir şey yok. Yani burası keşif alanı. Keşif alanı duruşma alanı gibidir. Duruşmaları nasıl halka açık bir şekilde yapıyorsak keşifi de halka açık yapmamız gerekir. Diğer türlüsü keşif alanının ve buradaki rezaletin iki üç tane avukatın, bilirkişilerin ve mahkemenin bildiği şekliyle gerçekleşmiş olur ve buradaki rezaletin dünyaya gösterilmesi eksik kalmış olur. Bunun üzerine tartışmalar büyüdü. En son mahkeme hakimi geldi alana. Onla da aynı tartışmaları yürüttük. Onun üzerine ‘tamam herkes girebilir’ dendi. Bunun üzerine de girdik.”

Alanda keşif sırasında droneların uçurulduğunu belirten Okumuşoğlu “Rezil taş ocağını hep beraber gördük. Umarım ki bilirkişiler de bu taş ocağının gerçekten de rezalet bir taş ocağı olduğunu düşünür. Ona göre yazarlar, çizerler. Ve ona göre raporlarlar ve arkasından ona göre de bir karar çıkar. Ama karar çıkar da sonuçta ne olur? İşin gerçeği şu: Ne yazık ki Rize İdare Mahkemesi dosyayı bu noktaya kadar getirdi” diyor.

‘Artık yargının yargılandığı bir süreci yaşıyoruz’

Projenin yapımına ise devam ediyor. Taş ocağı için sürekli kamyonların hareket halinde olduğu Eskencidere’de ÇED Raporu’nda yer verilen herhangi bir taahhüdü gösteren uygulamanın olmadığını belirtiyor Avukat Okumuşoğlu ve sözlerine şöyle devam ediyor:

“Vahşi bir şekilde madencilik yapılmış orada ve dağ havaya uçurulmuş, soyulmuş, yıpratılmış, törpülenmiş, yok edilmiş. Kalkıp da bir bilim insanı, bir bilirkişi heyeti ‘evet ya burada her şey madencilik mevzuatına uygundur’ diyecek mi demeyecek mi? Bunu da göreceğiz bakalım. Bence demezler. Umut ederim ki demezler ama ancak onların raporunu gördükten sonra bunun cevabını verebiliriz.”

İkizdere’de yapılan ilk keşiften sonra alanın daha da beter bir hale geldiğini aktaran Yakup Okumuşoğlu, son olarak şunları aktarıyor:

“Biz artık yargının yargılandığı bir süreci yaşıyoruz burada. Yargı, hukuk kendi kendini yargılayacak. Bu davalar böyle davalar olmaya başladı. Hukuk var mıydı, yok muydu? Bu süreç bunu da gösterecek ve hepimiz yargımızı o tarihlerde karar çıktığı zaman ortaya koyacağız.”

Ne olmuştu?

İkizdere’deki Cengiz İnşaat tarafından yapımına devam edilen taş ocağı projesinde bugüne kadar projede çalışan vatandaşlardan bazılarının iş makinelerini kullanırken gerçekleşen kazalar nedeniyle hayatını kaybettiği, taş ocağı nedeniyle bugüne kadar bölgedeki yaban hayatının olumsuz etkilendiği, bölgedeki ağaçların zarar gördüğü bildirilmişti. 

Öte yandan söz konusu projeye “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir” kararına karşı açılan dava için 9 Eylül 2021’de yapılan keşif sonucunda hazırlanan bilirkişi raporunda projenin usulsüz olduğu ve yapımının uygun olmadığı belirtilmişti. Bilirkişi raporunun detaylandırılmadığı gerekçesi sonrası mahkemeye Mart 2022’de ek bilirkişi raporu sunulmuştu. 

İlk bilirkişi raporunda arıcılığın, bitki örtüsünün, doğanın, yaban hayatının olumsuz etkileneceği yönünde görüşler bildirilmiş ama daha sonra mahkeme tarafından ek bilirkişi raporu istenmesi sonrası gelen ek raporda söz konusu görüşlerin tam tersine yer verilmişti: Özenle ağaç kesmek, arıcılığın üzerindeki olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi vb…

Kök raporda neler söylenmişti?

Bilirkişi kök raporunda bilirkişi heyeti, Cengiz Holding’in taş ocağı projesine dair daha önce şu tespitleri yapmıştı:

  • Heyelana duyarlılık ve izleme çalışmalarına ilişkin yeterli çalışma yapılmadığı; kazı çalışmalarının yamaç stabilitesini olumsuz yönde etkilemesinin olası olduğu,  beşeri heyelan olaylarının yaşanabileceği,
  • Çalışmalar dolayısıyla meydana gelen tozlanma nedeniyle köy halkının geçim kaynağı olan çay yetiştiriciliğinin olumsuz etkileneceğini,  taş ocağı bölgesinde toplam 163 adet büyükbaş ve 953 adet faal arılı kovan bulunduğunu,  tozlanma nedeni ile döllenemeyen çiçeklerde nektar miktarındaki azalma o yıl balın verimini etkileyebileceği gibi, sonraki yıllarda çiçek popülasyonlarında azalmaya neden olacağını,
  • Çok geniş bir alanda çalışma yapılacağı, her gün patlatma yapılacağı ve kamyon trafiği de göz önüne alındığında toz indirgeme sisteminin yetersiz olacağı, bu kadar fazla miktarda oluşabilecek tozun indirgenmesinin fiili durumda çok zor ve maliyetli olacağı,
  • Ne 30 metrelik dere koruma bandı ne de 6 metrelik şev üst kotu taahhütlerine uyulmadığı, dere yatağının yol çalışmaları başta çıkan hafriyat atıkları dökülerek daraltıldığı, yüzey kazısı ile yürütülecek taş ocağı faaliyetinin doğaya yeniden kazandırma planı uygulamalarına kadar bölgenin doğal görünümünü bozacağı ve özellikle üst bitkisel toprak ve yapılan kazılar sonucu zeminin su tutma kapasitesinin değişeceği ve yağış-akış-sızma dengesinin bozulacağı,
  • ocağın işletilmesi sırasında su kaynaklarının görebileceği zararlar ve bu kaynakların korunmasına yönelik alan özelinde alınacak tedbirlere değinilmediği, taşkın değerlendirmeleri yapılmadığı,
  • 20’nin üzerinde yapraklı ağaç türünün de bulunduğu yöre halkının yaşam alanı ve geçim kaynağı konumundaki  orman alanını tahrip edeceği ve bu durumun yöre halkı açısından yaşam alanları yönüyle kabul edilemez olacağı.

Haber: YeşilGazete
4.07.2023

Diğer Yazılar