İstanbul Milletvekili Melda Onur’un Karadeniz İsyandadır Platformu’nun gerçekleştirmiş olduğu “Karadeniz Yaşam Yolculuğu” esnasındaki izlenimlerinin de yer aldığı “Çevre Mücadeleleri İzleme Raporu” yayınlandı.
Söze, Türkiye’nin dört bir yanında çevre mücadelesinde gencinden yaşlısına dilden dile aktarılan, toplumsal adaleti hukuka dayandırabilmek için ezberlediğimiz hakkımız ile başlayalım: “Ne diyor Anayasanın 56. Maddesi? “Herkes sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”
TBMM’de 24. döneme başlarken çevre hareketi ve ekoloji mücadelesi siyasi gündemde tali konulardan biri olarak görülüyordu. 2011 yılından bu yana 3 sene içinde geçirdiğimiz değişimin hızı inanılmaz boyutlarda. Doğa tahribatına karşı mücadele verenlerin geçmişi çok daha eskiye dayanmakta fakat özellikle Gezi direnişi ile birlikte insanlar çevre konusunda farkındalık eşiğini aştılar. Çevre konusunun tali olmadığını, tam tersi siyasetin öznesini oluşturduğunu anladılar. Çünkü Deleuze’ün şu sözünü bizzat deneyimledik: ”İktidar hayatı hedef aldığında, hayatın kendisi iktidara direniş olur.”
Ağaç, su, tohum… Yaşamın bileşenlerini oluşturan ekosisteme karşı iktisadi sistem adeta bir savaş içinde. 3 senedir tanıklık ettiğimiz mücadelelerde, devletin kolluk kuvvetinin yatırımcı sermayeyi nasıl kendi vatandaşına karşı koruduğunu, hatta sistem karşıtı dolayısıyla düşman, terörist, vatan haini vs. Şeklinde ilan ettiğini gördük. Oysa birincil olan vatandaşın yaşam hakkının korunmasıdır. Kapitalizm için ebedi ilerleme inancı ve kalkınmanın kutsanması siyasi iktidarın motoru şeklinde çalışıyor olsa da, inşaat ve enerji sektörünün yıkım ve kıyımı karşısında topraksızlaştırılan ve mülksüzleştirilen bir coğrafya belirmiş durumda. Kuzeyinden güneyine, toplumsal direniş odakları her geçen gün mücadelelerinin ne kadar ortak olduğunu görüyor. “Bizim köyümüzde yapılmasın da nerede yapılırsa yapılsın” yaklaşımı, şirketlerin girmediği vadi, havza bırakmamasıyla vakit içerisinde boşa çıktı.
Deresinden akan suyu gönlü rahat içerken, şimdi satın almak zorunda olan köylü yaşam hakkının pazarlandığının farkında. Bunun için bir çok noktada özyönetim biçimleri geliştiriliyor, köy meclisleri toplanıyor. Dernek, inisiyatif ya da platform bir şekilde dayanışma ağlarının yapılarının adımları atılıyor. Köylüler kendi bilgilendirme toplantılarını gerçekleştiriyor. Şirketlerin ÇED toplantısı adı altında prosedürel işlemlerini gerçekleştirmesine ise izin verilmiyor.
Karadeniz İsyandadır Platformu ve Derelerin Kardeşliği Platformu bu dayanışma ağlarını ince ince ören çevre direnişçileri. Aynı zamanda bu mücadelenin en önemli ayaklarından birini yargı mücadelesi oluşturuyor. Örneğin DEKAP tarafından şimdiye kadar 100’ün üzerinde HES projesine karşı 150’ye yakın dava açıldı ve bunlardan 108’inde ‘yürütmeyi durdurma ve iptal’ kararları çıktı. Hala görülme aşamasında olan davalar ve süreçleri devam ediyor. Bilirkişi incelemeleri devam ediyor. İptal edilen projelerde yeniden ÇED süreçleri başlatılıyor.
Karadeniz’de sürdürülen talan ve rant projelerine karşı ulaşılabilen her alanda, özellikle büyük şehirlerde mücadelenin yükseltilmesi ve sesinin duyulur hale getirilmesi noktasında 25 Aralık 2009 tarihinde 1. Karadeniz Forumu toplandı ve Karadeniz İsyandadır Platformu kuruldu. İzlem raporunda ziyaret ettiğimiz noktaların önemli biri bölümünü Karadeniz Yaşam Yolculuğu esnasında gerçekleştirildi.
Erzurum Tortum’da, Munzur vadisi Peri Suyu’nda, Antalya’da Ahmetler Kanyonu’nda, İğneada’da, Ereğli’de, Bartın’da, Sinop’ta, Ordu’da, Rize’de, Artvin’de… Doğa mücadelesini yerinde izledik, destek verdik, önergeler ile hukuksuz durumlara dikkat çektik. Kamuoyunun ilgisini çevre mücadelesine yönlendirmeye çabaladık.
Raporun tamamına ulaşmak için tıklayınız
Karadeniz Doğa ve yaşam yolculuğu fotoğrafları için tıklayın