Çernobil nükleer faciasının 31.yılında, Akkuyu ve Sinop’ta yapımı planlanan nükleer santrallere dair durdurma kararı elimize ulaşmış bulunmakta.
Doğa ve yaşam savunucuları tarafından Türkiye’de yapılması planlanan Nükleer Santral Projelerinin çevresel etkiler açısından kamu yararına uygun olmadığı, projelerin ciddi ekolojik zararlar vereceği, anılan yerlerde santral yapımına izin verilmesinin başta Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile Anayasa’nın 90/5.maddesine göre Türkiye’yi bağlayan çevre ve doğa koruma sözleşmelerinde doğayı etkileyecek ve kamu sağlığını risk altına sokacak büyük projeler ve faaliyetler için muafiyet uygulanamayacağı beyan edilerek projelerin durdurulması ve iptal edilmesine karar verilmiştir.
Verilen kararda ayrıca planlanan Nükleer Santral projelerine ilişkin Halkın görüşlerinin dikkate alınmaması, ÇED süreçlerinde halkın katılımının engellenmesi ve düşüncelerinin dikkate alınmaması ayrıca ÇED raporunda sahte imza kullanılması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırılık teşkil eden bu hususun res’en dikkate alınması gerekliliği vurgulanarak projelerin durdurulması ve iptal edildiği hükmüne bağlanmıştır.
İşte durdurma kararı!
Basın emekçilerine ve kamuoyuna;
Çernobil nükleer katliamının 31.yılındayız.
Ukrayna’da 26 Nisan 1986 yaşanan Çernobil katliamının etkileri hala sürüyor. Çernobil nükleer santralinden yayılan radyasyon 31 yıldır tüm canlıları yaşamı tehdit ediyor; yeni doğan ölümleri, anormal doğumlar, kanser vakaları, tarımda verimsizlik, ekosistemin bozulması gibi geri dönüşü olmayan sonuçlarla yaşamlar yok oluyor…
Çernobil faciasından günümüze ülkemizde iktidarlar çoğunlukla, yaşanılanların korkunçluğunu görmezden gelip bütün ölümlere ve bilimsel verilere rağmen bu facianın etkilerini tanımayarak, örtmeye çalışarak katliama ortak oldular.
Karedeniz’ de Çernobil, radyasyon bulutlarıyla ölüm olarak topraklarımıza yağdı. Sonuçların bilinmesine rağmen devlet; Karadeniz’de geçimini çaydan ve fındıktan sağlayan, günlük gereksinimleri için yağmur suyundan yararlanan insanlara uyarı yapmayarak facianın boyutlarından habersiz bıraktı. Radyoaktif çaylarla bizleri kendi ellerimizle zehirlediler. Dönemin gazeteleri aracılığıyla “Çayı şimdi içebilirsiniz, kesin rapor: demlenince radyasyon etkisini kaybediyor” diyerek yaşamlarımız üzerinden kâr etmeye devam ettiler. Bugün elimizde bu örtbas politikacıları sayesinde Çernobil’in etkileri ve rakamları üzerine gerçek hiçbir veri yoktur. Fakat bizler halen bu katliamı, sevdiklerimizi, dostlarımızı, yakınlarımızı kaybederek yaşıyoruz.
31 yıl önce doğayı ve yaşamı ölüme sürükleyen zihniyet değişmedi. Bugün de aynı inkar politikalarıyla nükleer santrallerin zararları kamuoyundan saklanıyor, insanların bilgi alması engelleniyor, sahte imzalı ÇED raporları ve hukuksuz mahkeme süreçleriyle mesele “oldu bittiye” getirilmek isteniyor.
10 gün önce aynı hukuksuzluğa, iktidarın kendi hukukunu çiğnemesine bir kez daha şahit olduk. Mühürsüz oy pusulaları ve zarflarıyla bir referandum gerçekleştirdik.
Doğayı ve yaşamı savunan bizler, bu hukuksuzlukları çevre ve ekoloji davalarından biliriz. Kopyala-yapıştır ÇED raporlarından, mahkeme kararlarının hiçe sayılmasından, sahte imzalı raporlardan, yandaş bilirkişilerden biliriz.
Bu yüzden referandumda gerçekleşen hukuksuzluğu şaşırdık mı? Hayır.
Hukuksuzluklara alışmamız, kabul etmemiz ve olağanlaştırmamız isteniyor. Bunu yapacak mıyız? Elbette hayır.
Madem ki bu ülkede mühürsüz evraklar kabul görüyor, yukarıda yayınladığımız “yürütmeyi durdurma kararı” geçerlidir. Bunun aksi ispat edilebilir mi? Bizce hayır!
Dereleri, yaylaları, vadileri, sahilleri ve parkları kısacası doğayı ve yaşamı savunanlar gereken kararı kendi elleriyle verecek ve planlanan santralleri de durduracaktır.
Karadeniz İsyandadır Platformu / 26.04.2017