Salgın hastalıklar gibi kömürlü termik santraller de halk sağlığı sorunudur

Özellikle hem kömür madenlerinin hem de termik santrallerin yoğun olduğu Zonguldak, insanların emeğinin yanında ciğerini de feda ettiği illerin başında gelir.

Koronavirüs salgınıyla birlikte tüm dünyada sağlık sisteminin, sosyal devlet kavramının, kapitalizmin, açgözlülüğün, beslenme biçimlerinin, tüketimin tekrar tekrar sorgulandığı bir dönemde kömürlü termik santralleri konuşacağımız hiç aklınıza gelir miydi?

Cuma akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan, koronavirüs ile ilgili yeni önlemleri açıkladığı konuşmasında, 30 büyük şehirle birlikte akciğer hastalıklarının en çok görüldüğü Zonguldak da dahil olmak üzere bu kentlere ilk etapta 15 gün süreyle araç girişi çıkışı yasağı uygulanacağını açıkladı.

Neden Zonguldak, 30 kentlik listeye dahil edildi? Zonguldak’ta neden akciğer hastalıkları daha çok görülüyor?

Elbette tahmin etmesi zor değil. Elbette sebebi kömür madenleri ve kömürlü termik santraller…

Şimdi bu meseleyi biraz detaylandıralım…

Zonguldak ismi, Fransızca “zone” ve Türkçe “Göldağı” sözcüklerinin birleşiminden geliyor. Zonguldak ve civarındaki kömür ocakları ilk kez Fransızlar tarafından işletilmişti. O dönemde Fransızlar, kömür havzasını belirtmek için bölgede rakımı en yüksek yer olan Göldağı’nı seçmiş ve başına “alan, bölge” anlamına gelen “zone” sözcüğü eklemişti. Kentin adı zamanla Zonguldak halini aldı.

Bugün gündemimizde Zonguldak var. Zonguldak özelinde ve diğer kömürlü termik santrallere mahkum edilmiş Yatağan’da, Afşin Elbistan’da, İzmir’de, Soma’da, Çanakkale’de, Kütahya’da, Adana’da insanlar akciğer hastalıklarına sanki doğuştan sahipmiş bir algı oluşmamalı.

Özellikle hem kömür madenlerinin hem de termik santrallerin yoğun olduğu Zonguldak, insanların emeğinin yanında ciğerini de feda ettiği illerin başında gelir.

Bir şehrin üzerine durmadan kül yağması nedir, onu ancak her gün yaşayanlar bilir.

Çatalağzı, Zonguldak il merkezine 12 km mesafede bulunan, 2017 yılı verilerine göre 7 bin 251 kişilik nüfusa sahip, Kilimli ilçesine bağlı bir belde.

Çatalağzı’nda Eren Holding’e ait 2790 MW kurulu güç kapasitesinde Zonguldak Eren Termik Santralleri (ZETES-1, ZETES-2, ZETES-3) ve 314,68 MW kurulu güce sahip Bereket Holding’e ait Çatalağzı Termik Santrali (ÇATES) bulunuyor.

3000 MW’ın üzerinde kurulu güç kapasitesine sahip 4 termik santralde toplam 7 ünite var.

Çatalağzı sınırları içinde ÇATES Elektrik Üretim A.Ş. tarafından planlanan Termik Santral İlave Ünitesi Entegre Projesi ile DETES Elektrik Üretim A.Ş. tarafından planlanan DETES Entegre Termik Santrali Projesi ÇED süreçleri devam ediyor.

Planlanan termik santrallerin faaliyete geçmesi durumunda beldedeki kurulu güç yaklaşık 4000 MWe kapasitesine ulaşacak.

7 bin küsür nüfuslu bir beldeye 7 ünite termik santral gerekçesi her ne olursa olsun kabul edilebilir mi? Bu insanlara bu reva mı?

TMMOB Çevre Mühendisler Odası’nın 2018’de hazırladığı “Zonguldak-Çatalağzı Hava Kalitesi Değerlendirme Raporu”na göre, bölgenin partikül madde, kükürt dioksit, azot dioksit emisyonları yönünden kirlilik yükleri, mevcut termik santrallerin tam kapasiteyle çalışmaması halinde bile mevzuatlarla belirlenen tüm sınır değerleri aşıyor.

Raporda şu ifadelere yer verilmiş:

“Kirlilik potansiyeli çok yüksek bölge hava kalitesi, insan ve çevre sağlığı açısından ölümcül riskler oluşturmaktadır. Yeni yapılması planlanan DETES Termik Santrali ve kapasite artışı öngören ÇATES Termik Santrali ilave ünitesi ÇED sürecinde hazırlanan ancak henüz nihai hale getirilmemiş olan ÇED raporlarındaki hava kalitesine dair bilgilerin gerçeği yansıtmadığı da bu rapor ile ortaya konmuştur. Hava kirliliğine neden olan mevcut termik santrallerle, mevzuatlarla izin verilen kirlilik kapasitesinin çoktan dolduğu ve aşıldığı tespit edilmiştir.”

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun hava kirliliği ve sağlık etkilerini incelediği “Kara Rapor”da yer alan verilere göre, 2018’de Türkiye’nin elektrik üretiminin yüzde 37,3’ü linyit ve taş kömüründen, yüzde 29,8’i doğalgazdan olmak üzere toplamda yüzde 67,1’i fosil yakıtlardan sağlandı.

Türkiye’de Eylül 2018 itibariyle işletmede olan toplam 19,9 GW kurulu gücüne sahip 27 kömürlü termik santral var.

Buna ek olarak 33,4 GW yeni kömürlü termik santral yapımı planlanıyor.

Türkiye, hem sayı hem kapasite bakımından Avrupa ülkeleri arasında en fazla yeni kömürlü termik santral planlayan ülke konumunda.

Eğer, bu planlanan santrallerin hepsi inşa edilirse, Türkiye’nin kömüre dayalı enerji kurulu gücü yaklaşık 2,5 katına çıkacak.

Sağlık ve Çevre Birliği’nin (HEAL) Türkiye’deki kömürlü termik santrallerin hepimizi nasıl hasta ettiğini inceleyen “Ödenmeyen Sağlık Faturası” raporuna göre, elektrik üretimi için kömür kullanımının Türkiye’ye sağlık maliyeti, her yıl en az 2 bin 876 erken ölüm, yetişkinlerde 3 bin 823 civarında yeni kronik bronşit vakası, 4 bin 311 hastaneye kabul ve 637 bin 643 kayıp iş günü oluyor.

Kömürün sağlık üzerindeki etkilerinin ekonomik maliyetinin ise yıllık 2,9 ila 3,6 milyar euro arasında olduğu tahmin ediliyor.

Kömürden elektrik üretimi; ulaşım, sanayi, ısınma ve tarımdan kaynaklanan kirlilik nedeniyle zaten düşük olan dış ortam hava kalitesini daha da düşürüyor. Kömürlü termik santraller, büyük miktarda parçacıklı madde (PM), sülfür dioksit ve dolaylı olarak ozon oluşumuna neden olan nitrojen oksit salımında bulunur.

Bu kirleticilerden sağlık açısından en endişe verici olanları çapı 2,5 mikronun altında olan parçacıklı maddeler (PM2,5) ve ozondur.

Türkiye’de PM maruziyetine atfedilebilen sağlık sorunlarının yüzde 20’si termik santrallerde yakılan kömürden kaynaklı.

Bu kirleticilere uzun süreli maruz kalmanın akciğerler ve kalp üzerindeki etkilerini gösteren önemli tıbbi bulgular mevcut.

Bu etkilerden bazıları bronşit, amfizem ve akciğer kanseri gibi kronik solunum hastalıkları ve kalp krizi (miyokard enfarktüsü), konjestif kalp yetmezliği ve kardiyak aritmileri gibi kalp-damar hastalıklarıdır.

Akut etkiler göğüs sıkışması, öksürme ve şiddetli astım krizleri gibi solunumla ilgili semptomları da içerir.

Hassasiyeti olan çocuklar, yaşlı insanlar ve hastalar bu tip etkilere daha açıktır.

Kömürlü termik santrallerden salınan baca gazı içinde cıva gibi ağır metallerle dioksin ve polisiklik aromatik hidrokarbonlar gibi kalıcı organik kirleticiler de bulunuyor. Bunlar ya solunum yoluyla doğrudan ya da besin ve su yoluyla dolaylı olarak alınır.

Cıvaya yoğun miktarda maruz kalındığında çocuklarda bilişsel gelişim olumsuz etkilenebilir ve fetüsün hayati organlarında geri dönüşü olmayan zararlar meydana gelebilir.

Bu nedenle termik santrallerden kaynaklanan büyük miktarlı cıva salımları insan sağlığı açısından ciddi endişe kaynağıdır.

Doğayı, insanı, diğer canlıları tehdit eden kirli enerjilerden çıkış aynı zamanda, termik santrallerin bulunduğu bölgelerde adil bir dönüşümün de hayata geçirilmesini gerektiriyor.

Zonguldak başta olmak üzere Türkiye’deki kömür madenlerinde ve kömürlü termik santrallerde çalışan binlerde emekçi için güvenceli ve güvenlikli istihdam alanlarının yaratılması ve kirli santrallere son verilen yerelde, yerinde kalkınma programlarının devreye alınması gerekli.

İklim adaletini sağlamakta geç kalınan her gün, doğadan eksildiği gibi insanların da kanından, canından eksiliyor. Bu santrallerden vazgeçmedikçe insanlar her geçen gün ölümcül hastalıklara kurban edilmiş oluyor.

Bu salgınla birlikte bu termik santrallerle daha ne kadar yaşamak zorunda kalacağımız tartışmasını da bir yandan sürdürmek zorundayız.

Bu santrallerden kurtulmak, yeni yeşil bir dönüşümle yenilenebilir enerjilere geçişle herkesin sağlıklı olabilmesini sağlamak mümkün. Yeter ki istensin.

artıgerçek/ 5 Nisan 2020

Diğer Yazılar