Kaz Dağları’nda altın aranırsa ne mi olacak? Buyrun bakın Fatsa’ya…

Altın çıkarma faaliyetlerinin sürdüğü Fatsa’da köylüler şöyle diyor: ‘Önceden ne meyvelerde ne de fındıkta yanma olurdu. Şimdi meyveler dalında, sebzeler toplamadan çürüyor.’

Kaz Dağları yakınlarındaki Çanakkale’nin Kirazlı köyünde yürütülecek altın arama faaliyetleri ile ilgili tartışmalar sürerken, Türkiye’de daha önce altın aranmış bölgelerin şu anda ne durumda olduğuna bakmakta fayda var.

Gelin örneğin, Fatsa’da neler olduğuna bakalım…

2012’de Fatsa’nın Yukarı Bahçeler köyü Engiz mevkiinde İngiliz Stratex International’ın yerli ortağı Bahar Madencilik’le kurduğu Altıntepe Madencilik, 196 hektarlık bir arazide altın madeni kazmaya ve siyanürle altın ayrıştırmak için sıvı havuzları oluşturmaya başladı. Hatta yerel halkın dediğine göre, daha sonra siyanür havuzlarından biri çatlayınca onarmak zorunda kaldılar. (Tam da bu noktada, Kirazlı’daki maden projesinin fay hattı üzerinde bulunduğunu, maden sahasında 6 adet fay hattı daha olduğunu ve deprem olması durumunda siyanürün her tarafa saçılabileceğini aklımızdan çıkarmayalım.)

Fatsa Engiz’de altın madeni için toprağın altı üstüne getirilmeden önce, fındık bahçeleri ve ormanlar vardı. Madenin bulunduğu tepe hayvanların otlağıydı. Şimdilerde, bir hiç uğruna katledilen bu doğa parçasına uzaktan bakmayı bile insanın yüreği kaldırmıyor. 

Madenin bulunduğu alanın etrafında çok sayıda yerleşim var. Kuş uçuşu 2 kilometre mesafede Sarıhalil, 500 metre mesafede Kocahisar, Erenyurt, 300 metre mesafede ise Maksutlu mahallesi yer alıyor. 

Köylüler, maden karşıtı mücadeleleri boyunca büyük baskı gördüklerini anlatıyorlar: “Siyanür atık havuzunun olduğu yerde 4 dönüme yakın fındık arazisi vardı. Sahibi burayı satmak için direndi ama Ordu Büyükşehir Belediyesi devreye girip kamulaştırma davası açtı. Böyle olunca, köylüler direnmekten vazgeçti.”

Meyveler dalında çürüyor

Ordu Çevre Derneği, geçtiğimiz yıl madenin yerel halkın hayatını nasıl etkilediğini öğremek için köylülere mikrofon uzattı. 

Eğer Kirazlı’daki maden çalışmaları engellenmezse Kaz Dağları’nı ve yerel halkı bekleyen tehlikeyi anlamak için Fatsa’daki köylülerin anlattıklarına kulak vermekte fayda var.

Bölgedeki dereyi işaret ederek halkın bu suyu içtiğini söyleyen İbrahim Akkaya, “Yağmur çok yağdığında bu suya siyanür karışmayacak mı? Karışıyor da zaten. 15-20 yıl sonra halimiz ne olacak?” diye soruyor.

Madenin yarattığı toz yüzünden pencereleri açamadıklarını, nefes alamadıklarını söyleyen Semiha Atar, “Günde 3 defa yolları sulamaları gerekirken bunu yapmıyorlar” diye şikayet ediyor.

Emine Atar ise yoldan durmadan kamyonlar geçtiği için gece gündüz evlerinin sallandığını, her gece uykusundan zıpladığını anlatıyor.

Fatsa’da yaşayan Cavit Uçar, iki yıldır fındıklarda kuruma olduğunu söylerken, “Fındıklar çürüyor, kimse almıyor” diyen Ramiz Uçar ise 150 kilo fındığı zor sattığını belirtiyor.

Köylülere madenin hiçbir zararı olmadığı konusunda defalarca konuşmalar yapıldığını belirten Uçar, ektikleri sebze ve meyvelerdeki değişimi şöyle ifade ediyor: “Fasulyenin üstü göz göz oluyor. Daha toplamadan çürümeye başlıyor. Önceden ne meyvelerde ne de fındıkta yanma olurdu. Meyveler eskiden aylarca dururdu, şimdi dalında çürüyor. Biz bunları madene bağlıyoruz.”

‘Madene karşı yürüyen adamı 15 defa karakola çağırdılar!’

Osman Nuri Ocak ise kaygılarını şöyle dillendiriyor: “Fındığı eskiden ikiye böldüğümüzde dümdüz olduğunu görürdük. Şimdi içinde oyuklar var. Acaba ‘Madendeki siyanür fındığı mı etkiliyor?’ diye kaygılanıyoruz. Fındığa etki ediyorsa, bize de etki ediyor demektir. Kanser vakalarının artmasından korkuyoruz.” 

Evine 700 metre mesafede siyanür havuzları açıldığını söyleyen Cevat Atar, burada insanlık suçu işlendiğini vurguluyor. Hali hazırda sadece Çakmaklı mahallesinde 6-7 kanser vakası olduğunu, Bahçeler köyünde de kanser hastalarının sayısının az olmadığını söylüyor. “İnsanlar ‘Madenin zararı yok’ diye kandırıldı. Devletin Fatsa’ya büyük bir kanser hastanesi yapması gerekecek” diyor.

Atar, bu iş başlarken maden yanlısı kişilerin “Siyanürün zararı yok, devlet çıkarır. Siz şimdi askerle karşı karşıya mı geleceksiniz? Sizi tutuklarlar, cezaevine koyarlar, mahkemelerde sürünürsünüz” gibi sözlerle yerel halkı korkuttuğunu öne sürüyor.

Başta madenle karşı mücadele veren halkın sonradan sindirildiğini belirten Ramiz Uçar şöyle diyor: “Burada madene karşı yürüyüşe giden adamı 10-15 defa karakola çağırdılar! Özel harekât, milli istihbarat burada geziyor. Hep ensende hissediyorsun. Hiçbir davadan doğru düzgün sonuç alamadık. ‘3-5 yıl kalıp gideceğiz’ diyorlardı. Ama şimdi ‘25 yıl buradayız’ diyorlar. O zaman zaten durum ortada, ormanlarımız kompe gidecek, Ünye-Fatsa arasındaki Seylik Ormanları yok olacak.”

Bu arada, Altıntepe Madencilik’in bundan iki ay önce, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na kapasite artırımı için başvurarak ÇED sürecini başlattığı basına yansıdı. Cumhuriyet’ten Hazal Ocak’ın haberine göre, kapasite artışı projesi ile yeni açık ocak madencilik çalışmaları yürütülecek, yığın liç sahası genişletilecek ve açık ocak madenciliği ile çıkarılması planlanan sülfürlü cevherin zenginleştirilmesi için tesis kurulacak. Maden şirketi, kapasite artışı projesi ile 196 hektarlık mevcut çalışma alanını 395 hektara, yani iki katına çıkarmak istiyor. Açık ocaklara ek olarak 8 ayrı açık ocakta, 14 yıl sürecek üretim faaliyetleri planlıyor.

Yani Fatsa’da köylülerin endişesi yersiz değildi. Anlaşılan o ki, Fatsa’daki maden şirketinin buradan gitmeye niyeti yok; bilakis, çalışma sahasını genişletme peşinde.
Kirazlı’daki talanın da gördüğümüz kadarıyla kalmayacağı çok açık.

Kanadalı şirketin siyanür kullanılmayacağına dair açıklamaları, pek tatmin edici durmuyor. Zira ÇED raporunda, kullanılacak siyanürün miktarı bile yazıyor.
Fatsa’da Cevat Uçar, baştan beri aynı şeyi söylüyor: “Benim için ha siyanür ha terör. Fark ediyor mu? Siyanür de beni usul usul öldürüyor.

artigercek/ Melis Alphan
5.08.2019

Diğer Yazılar