Kafkaslar’ın Saatli Bombası: Metsamor

Ermenistan’da bulunan ve Türkiye’ye 16 km, uzaklıkta kurulumuş olan Metsamor Nükleer Santrali; CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın verdiği soru önergesiyle yeninden gündeme geldi. Yavuzyılmaz yaptığı açıklamada “Metsamor sorununun ülkemize ve komşu ülkelere olan olası yıkıcı etkilerinin ayrıntılarıyla araştırılması ve uluslararası kamuoyu oluşturarak sorunun çözümü noktasında adım atılması için CHP olarak 40 milletvekilinin imzasıyla bir Meclis Araştırma Önergesi verdik” diye belirtti.

Önergeye yanıt ise Milliyet gazetesi üzerinden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan alınan cevaplar ışığında verildi. Çavuşoğlu, cevabında Metsamor’un nükleer güvenlik şartlarının gerektirdiği güncel teknik standartlarda olmadığını ifade ederken, “Santral Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından yakından izlenmektedir. UAEA’nin tesisin yapısal eksikliklerinden kaynaklanan güvenlik zaaflarını gidermeye yönelik olarak yürüttüğü çalışmalar, santralin yeniden çalışmaya başladığı tarihten bu yana sürdürülmektedir” dedi. Santralin kapatılması ile ilgili Türkiye’nin girişimde bulunamayacağını da belirten Çavuşoğlu, “Bir nükleer santralin kapatılması münhasıran o ülkenin yetkisi altındadır” bilgisini verdi. Çavuşoğlu, “Ermenistan’ın da taraf olduğu Nükleer Güvenlik Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesi toplantılarında, doğal afetlerin yaşandığı bir bölgede ve sınırımıza çok yakın bir mevkide konuşlu, eski teknolojiyle işletilen bir tesis olan santralin, tüm bölge için gerçek bir risk unsuru teşkil ettiği Türkiye tarafından vurgulanmaktadır. UAEA’nın 60. Genel Konferansı’nda da ulusal beyanımızda konu dile getirilmiştir. Ermenistan, 1963 tarihli Nükleer zarardan hukuki sorumluğuna dair sözleşmeye taraftır. Acil bir durum halinde nükleer zararların tazmininde sözleşme hükümleri uygulanacaktır” değerlendirmesi yaptı.

Metsamor Nükleer Enerji Santrali’ni Tehlikeli Yapan Ne?

Santralin tehlike değerlendirmesini yapmak için coğrafi konumunu ve santralin işletildiği süredeki tarihini iyi araştırmak gerekiyor. Metsamor santrali açılışının yapıldığı 1977 Çernobil’le aynı teknoloji ile reaktör soğutması sağlayacak yeterli su bulunmadan ve nükleer yakıtını koruyacak bir havzası olmadan devreye sokuldu. Mimari tasarımının da hatalı olduğu da o dönemde rapor edilmiş olsa da, sonrasına bu raporlar ortadan kaybolmuştur. Bu santralin bir diğer özelliği de Ağrı Dağı Fay Hattı’nın üzerinde inşa edilmiş olmasıdır. 1980 yılında 2. ünitesi de devreye sokulan tesis, 1988 yılında Spitak-Gümrü Depremi’nde hasar gördüğünden dolayı 1989 yılında kapatılsa da; SSCB’nin dağılması sonrasında 1993 yılında Ermenistan’da yaşanan enerji krizi sonrası o dönemin hükümetince 1995 yılında yeniden devreye sokulmasına karar verildi. 2005 yılında teknik kullanım ömrünü tamamlayan santral, yine hükümet kararıyla önce  2016 yılına, daha sonra da 2026 yılına kadar kullanılması kararı alınarak bölgede tehlike saçmaya devam etmektedir.

Santralde olabilecek herhangi bir felaketin sonuçlarını incelemek için de coğrafi konumunu çok iyi irdelemek gerekmektedir. Santralin kurulduğu yer kuşuçuşu olarak Artvin’e 225, Iğdır’a 25, Erivan’a 33, Kars’a 100, Tiflis’e 182 kilometre uzaklıktadır. Konuyla ilgili yapılan bilimsel çalışmalar, santralde olabilecek bir kaza durumunda; öncelikli olarak bu illerin daha ilk günden itibaren etkileneceğini göstermektedir. 1986 yılında Çernobil’de meydana gelen kazanın ardıl etkilerinin 1400 kilometre uzaktaki Doğu Karadeniz illerini nasıl etkilediğini, bölgede kanserin artış hızını, doğum anomalilerindeki artışı hesap ettiğimizde; Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve Kafkaslar’da birçok şehrin ilk etapta boşaltılmak zorunda kalacağını, daha sonra ise bu bölgelerde tüm tarım alanlarının, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kontamine olarak kullanılmaz duruma geleceğini öngörmek mümkün oluyor.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bölgeye 14 adet Radyasyon Erken Uyarı Sistemi Ağı kurmuş bulunuyor. Ancak tabi ki olası bir felakette erken uyarı olsa dahi, insanların ne yapacağını bilmesi ve insanların toplanabileceği sığınakların olması da büyük önem arz ediyor. Gürcistan ve Ermenistan soğuk savaş döneminde hazırladığı nükleer santralleri revize ederken; Türkiye’de ilk etapta etkilenecek bölgelerde nükleer sığınak sayısının ne olduğu, bu sığınakların kullanılabilir durumda olup olmadığı ile ilgili yeterli bilgi bulunmamakta. Bunun dışında eğitim kurumlarında, köylerde, iş yerlerinde, mahallerde de olası bir nükleer kaza durumunda nasıl davranılacağı ile ilgili eğitim çalışmaları yapılıp yapılmadığı ile de bir bilgi yok. Öncelikli olarak etkilenecek bölgelerde her mahallede nükleere dayanıklı sığınak yapılması, sonrasında da yöre halkına bu sığınaklara nasıl ulaşması gerektiğinden başlayarak; olası bir kazada nasıl hareket edeceklerinin eğitimlerinin verilmesi mutlak önem arz ediyor. İstanbul’da deprem olacak mı olmayacak mı diye her gün tartışılırken, yanıbaşımızda yer alan Metsamor Saatli Bombası’nın unutulmaması ve acil önlemler alınması gerekmektedir.

Selçuk Armağan / Yaban Hayat Uzmanı

Diğer Yazılar