Doğanın Yok Edilemeyeceğini Bilmez Kişiler / 15.05.2013

DOĞANIN YOK EDİLEMEYECEĞİNİ BİLMEZ KİŞİLER 

HES’ler, taş ocakları, madenler, termik ve nükleer santraller gibi tüm yağma projelerinde, sermayeyle ve idareyle anlayış birlikteliği içinde hareket eden bazı bilim insanları, kişisel çıkarları ya da kaygıları uğruna bilimsel gerçekleri ve etik değerleri göz ardı ediyor. Doğayı ve yaşam alanlarımızı metalaştırarak yağmalayan ve yok eden projeleri hayata geçirme çabalarında, bu sözde bilim insanları ve üniversite öğretim elemanları çarkın önemli bir dişlisini oluşturuyor.

Bilimsel otoritelerini ve birikimlerini yaşam alanlarımızın yağmalanmasını hukuken aklamak için, doğanın geri dönüşsüz bir yok oluşa sürüklendiği bu süreci meşrulaştırmak için kullanmaktan çekinmiyorlar. Doğayı ve yaşam alanlarımızı sermaye birikimine katmayı hedefleyen şirketlere danışmanlık satıyor, isyan eden halkı sindirmenin, kandırmanın akıllarını veriyorlar. Aslında bilim insanlarının ve akademisyenlerin danışmanlık adı altında, bilgi ve birikimlerini halkı karşısına alan şirketlere satması konunun en klasik ve belki de en masum sayılabilecek boyutu. Masum, diyoruz çünkü böyle danışmanlık ilişkilerinde en azından alışverişin tarafları, verilen hizmet ve bilginin niteliği ile bunun karşılığı elde edilen kazanç açık ve meydanda. Bu bağlamda mesela Ortadoğu Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği hocalarından Prof. Dr. Osman Sevaioğlu’nun,  Sinop Gerze’yi yok edecek termik santrale karşı direnen halkı nasıl kandırmak ve ikna etmek gerektiği hakkında, doğa düşmanı Anadolu Grubu’nun patronuna verdiği akılları böbürlenerek hikaye ettiği mail mesajları bizi pek şaşırtmıyor (bkz. EK1)

Ancak son dönemde üniversiteler ve akademisyenler çok daha sinsi yollarla bu yağma ve rant sisteminin içine çekilmiş durumda. Yaşamı ve doğayı yok eden tüm bu projelere ÇED süreçlerinde istenen Ekoloji Değerlendirme Raporu, Su Hakları Raporu, Flora Fauna Raporu gibi belgelerle sözde bilimsel bir kılıf örülüyor ve üniversite öğretim elemanlarına hazırlatılan bu raporlar yaşanan talana kağıt üzerinde bilimsellik, yasallık, meşruluk kazandırıyor. ÇED için gerekli raporları üretmek akademisyenlerin büyük bölümü için önemli bir gelir kaynağı oluşturuyor ve yakında karbon sertifikasyonu süreçleriyle bu pazar daha da büyüyecek gözüküyor. Sermayenin emrinde doğanın talanına kamuflaj sağlayan, akademik kisveleri ile sabah öğrencilerine anlattıklarının tam tersini akşamları ısmarlama raporlara döşenen şirketlerin hocaları, coğrafyanın yok oluşuna sebep oldukları söylendiği zaman ise “Ne yapalım, zaten yapılacak. Bari bizim yazdıklarımızla belki zararın boyutu bir nebze azalır” diyerek kendilerini aklama çabasına giriyorlar. Bu aklın, vicdanın ve onurun sefaletinden başka bir şey değildir.

Bu uyduruk raporlarla lisanslanan projeler yaşamı savunanlar tarafından mahkemeye taşındığında ise bilim değil ama bu kez de resmi bir gelir kapısı haline getirilen ve sözde bilim sunacak olan bilirkişilik kurumu devreye giriyor. Bilirkişilerin dava süreçlerinde ciddi otoriteleri olduğundan, verdikleri raporlar mahkeme kararlarına en önemli dayanak teşkil ediyor. Bilirkişilerin bu taraflı tutumları yüzünden taban tabana zıt, çelişkili, bilimselliği tartışmalı bilirkişi raporları her geçen gün artıyor ve hukukun içi giderek boşaltılıyor.

Örneğin Erzurum Tortum’da vadilerine giren iş makinelerinin önüne kendilerini siper ettikleri için jandarmadan dayak yiyen, “komşularıyla konuşmama” gibi absürd cezalara çarptırılan kadınların çektiği acılara hepimiz şahit olduk.  İTÜ Çevre Mühendisliği bölümünde, boş zamanlarında ÇED raporları hazırlayan, doğrudan özel şirketten mahkeme dışında taahhüt alarak bu taahhütler hatırına projeyi olumlu bulan ve hiçbir bilimselliği olmayan ÇED olumlu raporu hazırlayarak dava sürecinin uzamasına neden olan tüccar zihniyetli Prof. İzzet Öztürk bu acıların sorumlularından biridir. Yaşamı yok eden hemen her projede koca koca akademik ünvanları ile bu tür bilim insanları vardır ve artık bu insanlar teşhir edileceklerini bilmelidir.

Yaşamakta olduğumuz en sıcak örnek,  Kastamonu Loç Vadisi’nde yıllardır sarı yazmanın direnişini sürdüren halkın mahkeme sürecinde son olarak karşısına çıkan bilirkişi heyetidir. Avrupa’nın korunması zorunlu olarak kabul edilen en önemli doğa alanlarından olan, milli park ilan edilmiş Küre Dağlarının incisi, Dünyanın 3. büyük kanyonu Valla’yı besleyen Devrekâni Çayı üzerine kurulmak istenen HES’e karşı yıllardır direnen Loç Halkı, açtıkları iptal davasını ilk bilirkişi heyetinin raporu doğrultusunda kazanmıştı. Ancak Danıştay 14. Dairesi kararı bozdu ve yeni bir bilirkişi heyeti atayarak ikinci bir rapor istedi. Bu ikinci heyet, ilk raporla taban tabana zıt, adeta HES şirketlerinin yalanlarını tekrarlayan, LOÇ Vadisi’nin yıkımına olur veren bir rapora imza attı. Bilimsel gerçeklik iddiasındaki iki çalışma birbiriyle nasıl bu ölçüde çelişebilir? İkinci raporu hazırlayan 7 bilim insanı da nasıl “olur” cevabı verebilir? Herhalde İkinci raporu hazırlayan heyetin başkanı, MÜSİAD’ın düzenlediği toplantılarda nükleer santralleri savunmak için –sanki Fukuşima tarihin en büyük nükleer felaketi değilmiş gibi- “Türkiye deprem ülkesiyse ne olmuş? Japonya’da da var 54 tane nükleer santral” diyerek adeta bizlerle dalga geçen Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kamil Kayabalı ise olur!

http://www.enerjiport.com/2011/06/16/%E2%80%98gelismis-ulke-olmak-icin-nukleer-santral-zorunlu%E2%80%99/

 

HES’e olumlu raporu veren bu “hocalar” sayesinde vadiye girecek olan ORYA enerjinin HES’lere karşı direnen Loç Vadisi halkına açtığı davalar yetmiyormuş gibi bilim adını kullanarak doğa talanını mahkemede aklayan bu heyet;  “bilirkişi raporu” ile Loç Vadisi’nde de sermayenin galip gelmesini sağlarken,yaşam alanlarını onurları ve kararlılıklarıyla savunan  LOÇ Vadisi Halkı, bu hocalar için ödediği  fahiş bilirkişi ücreti nedeni ile aldığı borçları ödeyebilmek için 19 Mayıs akşamı dayanışma gecesi düzenliyor. Loç Vadisi’i gibi özel bir vadiyi bile korunmaya değer görmeyen, fahiş bilirkişi ücretlerini  de bizzat Loç halkının ödemek zorunda kaldığı bu bilim insanları, Ankara Ü. Jeoloji Mühendisliği Prof. Dr. Kamil Kayabalı, Ankara Ü. Ekoloji ve Çevre Biyolojisi Prof. Latif Kurt, Kastamonu Ü. Orman Mühendisliği Temel Sarıyıldız, Hacettepe Ü. Çevre Mühendisliği Prof. Dr. Gülen Güllü, Kastamonu Ü. Orman Mühendisliği Yard. Doç. Dr. Arif Oğuz Altunel, Ankara Ü. Ziraat Fakültesi Dr. Alper Serdar Anlı iyi tanınmalıdır. Doğayı ve yaşamı katleden ÇED raporlarını, sözde bilim adına bilirkişi raporu üretenleri ifşaya Loç Vadisi’nin ikinci bilirkişi heyetiyle başlıyoruz. Bu isimleri ve iletişim bilgilerini aşağıda öğrencilerinin, meslektaşlarının ve duyarlı insanların bilgisine sunuyoruz.

Çünkü başta öğrencileri nezdinde olmak üzere tarafını doğadan ve emekten yana belirleyen bilim insanları ve mühendislerin; sözde bilimsel raporları ile bilimi kendi gerçekliğinden çıkarma marifeti gösteren bu insanlara,  olur verdikleri projelerde yaşanan doğa katliamını her fırsatta hatırlatması gerektiğini düşünüyoruz. Bu vesile ile 19 mayıs Akşamı bu sözde bilirkişi heyetinin ücretinin karşılanacağı LOÇ Vadisi Dayanışma yemeğine bütün yaşam savunucularını davet ediyoruz.

 

Bilen bilir; doğayı yok etmek katliamdır!

 

Diğer Yazılar