Cengiz’in Murgul’daki ‘ölüm çukurları’: Yılda 70 işçi akciğer hastalığına yakalanıyor

Artvin-Murgul bakır tesisindeki maden işçilerinin yüzde 10’u, tozlu ortamda çalışmaya zorlandıkları için pnömokonyoz ve diğer akciğer hastalıkları yüzünden yavaş ama kararlı bir şekilde ölüme gidiyor.

Cengiz Holding’e bağlı Eti Bakır A.Ş.’nin Artvin’deki birçok maden işletmesinde, yaklaşık bin işçinin ücret ve sosyal haklarda iyileştirme için başlattığı direniş ve toplu işten çıkarma sonrasındaki işe iade mücadelesi neredeyse çözüldü.

35 işçi dışında kalanlar yüzde 14 ile 16 arasında değişen oranlardaki ücret artışlarını kabul edip işe başladı. 35 işçi arasında kendi rızasıyla işe dönmek istemeyenler de bulunuyor ancak bu işçilerden 10’u, direniş sırasında ‘sivrildikleri’gerekçesiyle işe geri alınmadı; madenci arkadaşları bu kişilerin de işe iadesi için işverenlere bastırıyor. Fakat tüm bu tartışma ve pazarlıklar sırasında bir konu hiç gündeme gelmedi.

Özellikle Murgul Konsantratör Tesisinde bakır işleme birimlerinde, toza karşı alınması gereken önlemler olmadan çalıştırılan işçiler sürekli maruz kaldıkları bakır tozu yüzünden genç yaşlarına rağmen akciğer hastalıklarından mustarip. Murgul işçilerine göre 2017’de, yaklaşık 700 kişinin çalıştığı tesisten en az 68 işçi, yani neredeyse işçilerin yüzde 10’u, durumları kötüleştiği için veya hastalıkları fark edildiği için Ankara’daki Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesine sevk edildi. Murgul’daki meslek hastalıklarının başında bakır tozu solunması sebebiyle oluşan astım ve pnömokonyoz gibi akciğer rahatsızlıkları geliyor, kulaktaki işitme kayıpları bunları izliyor.

Tedavisi bulunmayan pnömokonyoz hastaları, tozlu ortamda çalışmaya devam ettikleri için adım adım ölüme gidiyor. İdarecilerse hastanelerden “Tozlu ortamda çalışamaz” raporu alan işçileri bile tozun en yoğun solunduğu üretim birimlerinde çalışmaya zorluyor.

Not: Bu makalede bahsedilen, meslek hastalıklarına yakalanmış işçilerin isimleri ve tıbbi öykülerindeki tarihler değiştirilmiştir.

Artvin’de maden işçilerinin ücretler ile sosyal hakların iyileştirilmesi için başlattığı direniş, toplu işten çıkarmaların ardından işe iade mücadelesine dönüştü. Cengiz Holding, maden işçileri arasında ‘sakıncalı bulduklarını’ işe geri almama, ücret pazarlığını ise kendi istediği seviyede sonuçlandırma hesabı kısmen tuttu. Yüzde 26 zam ve 2 ikramiye talebiyle greve giden işçiler yüzde 14 ile 16 arasında değişen ücret artışlarını kabul etti; işe geri alınmayan grev sözcüleri içinse işverenle pazarlıklar sürüyor.

Ancak işçilerin alışkanlık ve çaresizlikten, işvereninse maliyet hesabından ötürü süreç boyunca görmezden geldiği büyük bir sorun daha var. Bakır cevherinin Murgul’da yeterli önlem olmaksızın işlenmesi, ortaya çıkan tozun işçilerin akciğerlerine yerleşmesine yol açıyor.

Önce nefes darlığı ve benzer semptomlarla başlayan rahatsızlıklar, kimi işçide astım kimi işçideyse pnömokonyoz şeklinde seyrediyor. Tozlu ortamda çalışmanın bedeliyse tedavisi olmayan hastalıklarla ödeniyor.

Murgul’daki en ölümcül hastalık: Pnömokonyoz

Solunum sistemine alınan etken maddenin özelliğine, maruz kalma yoğunluğu ve süresine göre değişen etkileri bulunan pnömokonyoz basitçe, ‘akciğerlerde biriken toza karşı gelişen doku reaksiyonu’ olarak tanımlanıyor. Türkiye kamuoyu pnömokonyoz türlerinden, kot taşlama işçilerinin meslek hastalığı olarak tanınan silikozis ve inşaat ve bağlı sektörlerde çalışanların yakalandığı asbestozis hastalıklarına aşina. Ancak Murgul örneğinde olduğu gibi, metal tozlarının solunması da pnömokonyoza yol açan sebepler arasında.

Solunan tozların yarattığı kalıcı akciğer hasarlarına (solunum güçlüğü, kronik bronşit, vb.) verilen genel ad olan pnömokonyoz, tozlu ortamdan uzaklaşılmadığı takdirde ağırlaşan bir seyir izliyor. Belirli bir tedavisi olmayan hastalığa yol açan faktörler ortadan kalksa dahi hastalık 10 yıl boyunca ilerlemeye devam edebiliyor. Murgul’daki işçiler arasında en sık görülen meslek hastalıkları arasında da, kulakta işitme kaybı, toza bağlı astım ve yine tozdan ötürü ortaya çıkan pnömokonyoz bulunuyor.

Murgullu işçilerle yaptığım görüşme sırasında, önlenebilir meslek hastalıklarından söz etmemle birlikte işçiler, öfkeyle karışık umursamazlık ve kabullenmişlikle, çalışma koşullarını anlatmaya koyuluyor: “Herkesin akciğerlerinde cevher tozu var. En çok da konsantre ve kırıcı ünitelerinde çalışanlarda… İşyeri hekimleri gönderiyor, bir hafta hastanede yatıp geri geliyorsun. Yalnızca bu yıl [2017’de] 68 kişi Ankara’daki Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesine gönderildi. Oradakiler de, ‘Akciğerlerinde toz var, kendine dikkat et, tozlu ortama girme’ diyor. Nasıl girmesin? Hepimiz tozun içinde çalışıyoruz.”

Murgul Konsantratör Tesisinde çalışmaya başlarken muayene zorunluluğu var; her yıl tesislere getirilen mobil sağlık tarama merkezleri de işçilerin periyodik muayenelerini gerçekleştiriyor. Fakat solunum güçlüğü çektiğini beyan eden, akciğerlerindeki sorunlar muayenede de belirlenen işçiler için işyeri hekimleri rahatlıkla, “Gece veya vardiyada çalışabilir” ibareli raporlar düzenleyebiliyor.

 

Tesiste yapılan periyodik muayenelerden biri sonrası işyeri hekiminin, görüşme yaptığım işçilerden biri olan Mustafa hakkında hazırladığı raporda, Mustafa’nın akciğer rahatsızlıklarından ötürü göğüs hastalıkları doktoruna sevk edilmesi gerektiğini yazdı. Buna rağmen aynı raporda Mustafa’nın “Gece ve vardiyada çalışabileceği” de belirtiliyordu .

 

Bakır tesisinde çalışan işçiler düzenli muayeneden geçiriliyor, tesisteki çalışma koşulları da denetleniyor ama nafile. İşçilere göre tozdan göz gözü görmeyen ortamlarda ölçüm yapılsa bile, İSG (İş sağlığı ve güvenliği) raporlarında toz miktarı sınır değerlerin altında çıkıyor.

Mobil sağlık tarama istasyonlarının yaptığı ölçümlere güvenen de pek yok: “Konsantre bölümünde çalışan herkesin duyma kaybı yüzde 50’yi geçmiştir. Akciğer rahatsızlığından 2017’de 68 kişi hastaneye gitti ama belki de 168 olmalıydı. Hepimiz aynı ortamdayız. Doktorlar sadece durumu ağır olanları yatırıyor, diğerlerine ‘Akciğerinde toz var, kendine dikkat et’ deyip gönderiyorlar.”

Sağlık raporu alamadığı için kaynak biriminde çalışan bir işçinin ölümü de arkadaşlarınca şöyle anlatılıyor: “Arkadaşımız kanserdi ama şirket bunu bile bile konsantre alanında kaynakçı olarak çalıştırdı. Kaynak tozu yüzünden… Zaten çocuk kanser, bitmiş… Ölecek artık… Ama şirket onu oradan alıp başka bir birime vermiş olsaydı belki daha uzun yaşardı… 2 ay daha çalıştı, sonra öldü… Böyle bir şirket yani burası. Kanser hastasına kaynak yaptıran bir şirkette çalışıyoruz. O adam kaynak yapa yapa öldü…”

Vakalardan biri: Astımlı işçi yıllarca tozun içinde çalışmaya zorlandı

“Çalıştığı birim değiştirilmediği için hastalığı ağırlaşan işçi”hikâyesi, söz konusu Murgul olduğunda bir mitten ibaret değil. Bu işçilerden biri olan Mustafa, yıllardır astımla mücadele ederken bir yandan da astıma yol açan koşullarda çalışmayı sürdürüyor.

İşyerinde ve bölgedeki birkaç hastanedeki ilk kontrollerinden sonra durumu anlaşılan Mustafa, birkaç yıldır Ankara’daki Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesine düzenli aralıklarla gidip geliyor.

Mustafa’ya hastaneye daha ilk gidişinde, çalışma şartlarını değiştirip toza maruz kalmadan hayatını sürdürmesi gerektiği söylenmiş. O da Ankara’daki hastanenin verdiği raporları işyeri hekimine ve idarecilere götürmüş ancak başka bir birimde çalışması gerektiğine kimseyi inandıramamış: “Tozlu ortama giremeyeceğimi defalarca söyledim. O zaman konsantre biriminde çalışıyordum. Hastaneye ilk gidişimden sonra beni kırıcıya verdiler, yani tozun tam merkezine! Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum yani…”

Mustafa’nın yaşamı birkaç yıldır yeni bir rutin kazanmış durumda. İki ayda bir Ankara’daki Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesine gidiyor ve bazen 5 bazense 10 günlük süreler boyunca hastanede yatıyor (Şirket, hastanede uygun yatak yoksa civardaki ucuz otellerde kalan Mustafa’nın konaklama giderlerinin tümünü ödemeyi de reddediyor). Bu süre içinde tam manasıyla bir tedavi almıyorsa da, en azından tozlu ortamdan kısa süreliğine de olsa uzaklaşmak hastalığının ilerleyişini yavaşlatıyor. Mustafa Murgul’daki tesise adımını atmasıyla nefes darlığının başladığını, kırıcı ve konsantre birimlerindeyse tozdan kaynaklı nefessizlikten ötürü baş dönmesi yaşadığını ve ayakta bile durmakta zorlandığını anlatıyor.

Mustafa, ilk teşhisin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra işyeri hekimini, “Tozsuz ortamda çalışmalıdır” ibaresinin bulunduğu bir rapor hazırlamaya ikna edebilmiş. Raporun işleme konmasıysa tam iki yıl sürmüş. Ne zaman birim amirlerine durumu hatırlatsa, “Siz de iş beğenmiyorsunuz!” yanıtını almış. Tanısının üzerinden dört yıl geçtikten sonra en tozlu çalışma birimlerinden uzaklaştırılan Mustafa, tesis kapatılmadan önce toza maruz kalmadığı bir birime geçmeyi başarmış ancak bu defa da maaşında 500 liralık kesintiye gidilmiş.

Genç yaşta pnömokonyoz

Görüştüğüm işçilerden bir başkası, pnömokonyoz teşhisi konan 29 yaşındaki genç işçi Murat ise henüz hastalığın semptomlarıyla karşılaşmadığını aktarıyor: “Kırıcıda çalışıyorum. Tozun merkezinde biz varız. Sağlık açısından bir sıkıntı yaşamadım ama sağlık taramasında akciğerlerimde sorun olduğu görüldü.”

Murat ilk olarak şirket tarafından Rize’deki bir hastaneye gönderilmiş. Oradaki tahlillerin ardından beraberindeki onlarca işçiyle Ankara’daki Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesine sevk edilmiş. Astım teşhisi de orada belli olmuş: “Doktorlar, ‘Akciğerlerinde toz görüldü, korkmana gerek yok kanser değil, önlem alman gerek, tozluğunu tak’ dedi. Zaten takıyorduk biz. Para etmiyor ki…”

Hastaneden yedi yıldır çalıştığı tesise dönüşünde durumunu anlatan Murat, yetkililerin çalıştığı birimi değiştirme veya toza karşı önlem alma isteklerine burun kıvırması üzerine birkaç tartışma da yaşamış: “Birim amirleriyle defalarca kavga ettim. Ömrümüzden yıllar çalıyorlar, herhalde mutlulardır… Durumumu anlattığımda kimse de önlemleri artırmayı teklif etmedi, ‘Beğenmiyorsan kimse seni zorla çalıştırmıyor, çek git’ dediler bana. Sonrasında toz fanları takıldı ama yine de yetersizdi. Teşhisin üzerinden aylar geçti ama tesis kapanana kadar tozun merkezinde çalışmaya devam ettim.”

 

Ankara Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesinde yapılan tetkiklerde, Murat’a ILO’nun uluslararası standartlarında ölçümlerine göre meslek hastalığı olarak kabul edilen pnömokonyoz teşhisi konduğu açıkça görülüyor 

‘Toz fanı vardiyanın 1 saatinde çalışıyor’

Meslek hastalıklarının önlenebilir olduğunu söylediğimdeyse bir işçi, “Önlenebilir tabii ama dertleri para kazanmak, hiçbir şey yaptıramıyoruz” yanıtını veriyor. Bir başka işçi, pnömokonyoza yakalanan Murat’ın “yetersiz” diye tarif ettiği toz filtreleme sistemlerinden söz ediyor: “Kaliteli maskelerin olması, tozun çalışma ortamından uzaklaştırılması lazım. Senelerdir söylüyoruz ama değişen bir şey yok. Sonunda bir fan getirdiler ama kötü bir cihaz… Bir gün çalışsa diğer gün çalışmaz. 8 saatlik vardiyanın 1 saatinde açarlar. Isınınca bozuluyormuş!”

8 saatlik vardiya iş cinayetinden sonra geldi

Çalışma koşullarının ağırlığından söz eden bir başka maden işçisi, 15 Mart 2012’de sürdüğü kamyonla uçuruma yuvarlanarak yaşamını yitiren 33 yaşındaki Hasan Ademoğlu’nu anımsatıyor. O dönemde akşam 20.00’de başlayan vardiya sabah 08.00’e dek sürüyormuş; işçilere göre vardiyanın 12 saatten 8 saate düşmesinde Ademoğlu’nun hayatını kaybetmesi etkili olmuş: “Gece 3’e çeyrek kalaydı. Çay molasına çıkacaktık. Hasan, ‘[Kamyonu] yükleyeyim de geleyim’ dedi. Dolum yerinden 20-30 metre gitti gitmedi, kaza yaptı… Hasan’ın ölümünden sonra vardiya 8 saate düştü.”

Müdahaleler için yeterli ambulans yok

Hasan Ademoğlu 2012’de hayatını kaybettiğinde tesiste ambulans olmadığı için cenazesi bir kamyonetin arkasına konarak ilçe merkezine taşınmış. Bu olaydan sonra tesise gelen ambulans ise işçilerin tarifine göre, “minibüsten bozma bir ambulans,” yani acil durumlar için yeterli ekipman içermiyor.

Patlatmalar güvensiz, ne ambulans şoförü ne de doktor yerinde

İşçilere göre tesiste görev yapan hekimi bulmak da başlı başına bir uğraş: “Revire gidersin, başka yerdedir. Sen yerinde duracaksın, işin ne?”

Tesisteki bir başka olayı işçiler, “Bir arkadaşımızın kafasına taş geldi, kafatası kırıldı. Ortalıkta müdahale edecek kimse olmadığı için yaralı arkadaşımızı acemice, sırtımızda taşıdık. Doktoru ara ki bulasın. Yahu burası çikolata fabrikası mı? Sürekli doktor bulunması gerekiyor!” diye anlatıyor. Doktor ve ambulans şoförü olmadığı için yaralanan işçi bir arabaya konup hastaneye götürülmüş.

Tesisteki kontrollü bir patlatma sırasında kopan bir kaya parçasının havada yaklaşık 100 metre süzüldükten sonra bir binanın içine düşerek kafatasından yaraladığı işçiye şirket bir de feragatname imzalatmış ve mahkemeye gitmeme sözü almış.

Eti Bakır’ın ‘açık su’ ısrarı

Maden işçilerini tedirgin eden bir diğer konu tesisteki içme suları. İşçilere göre, tüm taleplere rağmen şirket işçilere şişelenmiş su sağlamıyor. İşçilerse açık suların içmeye elverişli olmadığından şüpheleniyor: “Düzgün bir işletme olsa zaten kapalı su [şişelenmiş] içilir. Yıllardır açık, tozlu suları içiyoruz. Bizim suyun pH’ı 4,5 derece [İçilebilir temiz suyun 7 civarı pH değerine sahip olması gerekiyor]. Suyun nereden geldiği belli değil. Yağmur suyundan biriktirilen tozlu su fabrikaya mı alınıyor yoksa çöktürme havuzundaki suları mı içiyoruz, belli değil…”

İş sağlığı ve güvenliği pazarlıklara dahil olmadı

Murgul’da taraflar işe dönüş konusunda uzlaştı. Ancak önlenebilir meslek hastalıklar konusunda işverenin yükümlülükleri bir süre daha tartışılmayacak gibi gözüküyor.

Şirketle görüşmelerde meslek hastalıklarının gündeme gelip gelmediğini sorduğum bir işçi şu yanıtı veriyor: “Yok… Onlar ilk etapta kimsenin umurunda değil. Kendi aramızda toplandığımızda bunlar hep konuşulur ama şirketle pazarlıklarda bu konular geçmez. Çalışmaya başlayalım da önce… Zaten bizim bir şey yapmamızla ne olacak, durumu ağır olan arkadaşlarımız hâlâ çalışıyor işte. Akciğerlerindeki tozdan ötürü artık çalışamayan, mahkemeye gidip tazminat isteyen arkadaşlar var. Alacak tazminatını, tozsuz bir yerde hayatını idame ettirecek. 2 sene daha ya yaşar ya yaşamaz… Ama şahısların kendilerinin yapması lazım, kendi bilecekleri iş.”

Murgul’daki maden işçileri yıllardır grevler yoluyla şirketi maaşlarda iyileşmeye zorlasa da, madencilerin hiçbiri sendikalı değil. Dolayısıyla Murgul Konsantratör Tesisinde toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili bir sendika da yok.

‘Tüm rahatsızlıklar meslek hastalığı olarak kayıtlara geçmeli’

Mustafa ve Murat’a ait sağlık raporlarını gösterdiğim bir İSG (İş sağlığı güvenliği) hekimi, durumun vahametini olanca açıklığıyla anlatıyor.

Mustafa ve Murat’a konan astım, pnömokonyoz, ayak parmaklarında deformasyon, boynuzlaşma ve nasırlaşma, kulaklardaki işitme kaybı, elde tekrarlayıcı hareketlere bağlı Karpal Tünel sendromu gibi rahatsızlıklarının tamamının meslek hastalığı olduğunu söyleyen hekim, Murgullu işçiler hakkında şu değerlendirmeleri yapıyor: “Bunların hepsini tespit etmişler ama öneri olarak yalnızca ‘Tozlu ortamda çalışmamalı’ denmiş. Öncelikle tüm bu rahatsızlıkların ‘meslek hastalığı’ olduğu kayıtlara geçirilmeli. Madencilerin, yaşadıkları tüm rahatsızlıkların meslek hastalığı olduğuna dair rapor istemesi, gerekirse Sosyal Güvenlik Kurumu Yüksek Sağlık Kuruluna başvurmaları lazım. Durumları ağırlaşırsa malulen emeklilik haklarını da kullanmalılar.”

Hekimin şaşkınlığı: Tüm bu hastalıklar yedi yılda olmuş!

Raporları inceleyen hekim pek çok rahatsızlığı bulunan işçilerin yaşlarını ve kaç yıldır Murgul Konsantratör Tesisinde çalıştığını gördüğündeyse şaşkınlığını gizleyemiyor: “Murat çok genç, üstelik bütün bu rahatsızlıklar topu topu yedi yılda ortaya çıkmış!”

Direnişin ardından gelen toplu işten çıkarma sebebiyle tesis şimdilik kapalı ama İSG hekimine göre aynı birimlerde çalışmayı sürdürürlerse her iki işçinin de rahatsızlıkları kesinlikle ağırlaşacak: “Meslek hastalıklarının hepsi önlenebilirdir. İş kazaları yüzde 98 önlenebilirdir ama altını çizerek söylüyorum, meslek hastalıklarının tamamı önlenebilirdir. Önleyici tedbirler alındığı takdirde bu hastalıkların hiçbiri oluşmaz. İşverenin önleyici kusuru olduğu çok ama çok açık. Artık yapılması gereken 2 işçinin de bu faaliyetlerden çekilip başka alanlarda görevlendirilmesi ve başkalarının aynı meslek hastalıklarına yakalanmaması için tedbirlerin alınması.”

İSG uzmanı: Tozlu çalışma ortamı kader değil

Bakır cevheri işlenmesi sırasındaki süreçleri bilen bir İSG uzmanındansa, Cengiz Holding’in almaktan imtina ettiği önlemleri dinledim.

İşçilerin sağlık raporlarını da değerlendiren İSG uzmanı, Murgul’da üretim sırasında alınması gereken önlemleri şöyle özetledi: “Birincil olarak üretim teknolojisinde en az toz sağlayacak teknoloji kullanılmalı. İdeal olarak, tozu tamamen ortadan kaldıracak bir teknikle çalışılmalı. Bu olmuyorsa, yani tozun ortaya çıkması engellenemiyorsa, bu toz işçiye ulaşmadan önce ortamdan uzaklaştırılmalı. Diyelim ki kesimde toz çıkıyor; keserken toz oluşmasını önleyecek teknoloji yoksa ikincil olarak filtrasyon sistemi devreye girecek. Yani toz çevreye yayılmadan emilecek. Çevreye yayılması engellenemiyorsa, tozun ağız ve burun seviyesine gelmesini önlemek, yani solunmaması için yerler ve ortam nemlendirilmeli. Sürekli ortam ölçümleri yapılmalı. Buna ilaveten üretimin niteliğine uygun toz maskesi seçilmeli. Ancak işçilerin takacağı maske bu sistemde en son güvenilecek eleman; tozun işçiye ulaşmasında hiçbir yöntem başarılı olamıyorsa maske tek başına yeterli güvenliği sağlayamayacaktır.”

Haber: Doğu Eroğlu – Diken
1 Mart 2018

 

Diğer Yazılar